Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Seviniyoruz çıkan her yeni kitaba/ah, kitaplar!

“Her kitap, tılsımlı bir saray” diyordu âmâ üstad Cemil Meriç. Bu sarayda, yâni kitapların vaaz ettiği bir mabette yaşadığını söylüyordu. “Kütüphane bütün çağların, bütün ülkelerin ölümsüzleri ile dolu” diyordu…

Haddimiz değil, bu kadar derinden bu kadar yükseklerden duygular taşımak… Fakat içimizde kitap müptelalığı var bir miktar… Kendi seviyemizde, kendi dünyamızda kitaplarla dostuz. Seviniyoruz çıkan her yeni kitaba… Elbette bizim değerlerimizi, edebiyatımızı, şiirimizi, rüyalarımızı, millet ve medeniyet dâvamızı hâsılı bizi anlatan kitapları seviyoruz.

Elimizde yeni yayınlanan birkaç kitap var. Onların şimdilik adlarını yâd etmekten kendimi alamadım. Kitapseverlik böyle bir hâl işte.

Ali Yurtgezen hocanın “Evin Mahremi Olmak- Beyit Şerhleri” kitabı Semerkand Yayınlarında çıktı. İlm-i-hâl bilgisinin ardından Her Müslümanın okuması gereken bir kitap bu. Divan Edebiyatının en seçkin beyitlerinin şerhlerinden meydana gelen bu güzide kitap gönlümüzü, dilimizi ve fikrimizi abad edecek, güzelleştirecek, edepli kılacak mâna ve bilgilerle dolu.

Ali Yurtgezen hocadan gönül diliyle bu kitabın çabuklaşmasını isteyen ve yazıları bizzat derleyip Semerkand Yayıncıları doğrudan irtibata geçerek bu işe baş koyan ve imrenilecek emeğinden dolayı bu kitap İsmail Göktürk’e ithaf edilmiş. Hemen belirtelim ki, bu muhterem kitabın yayına hazırlanıp okuyucu huzuruna çıkmasında, Semerkand Yayın Grubunun kitap tasarım ve tashih

heyetlerinde görev alan, Mostar Dergisi eski yayın müdürü ve yazarlarından Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün muazzam emek ve gayretini söylemek, böyle bir kitabın özlemini çeken edebî çevreler için önemli.

Bu kitapta Osmanlı asırlarının büyük irfanını meydana getiren şair- velilerin, şair-dervişlerin beyitleri şerh edilmiş. Her şerh gönül tâlimi yatırıyor ki, defalarca okuyup meşk etmeden tadına varılmaz, tesiri anlaşılmaz. Şairlerin büyük atası Hz. Fuzûlî’den Yunus Emre Hz.lerine kadar onlarca derviş ve ulu şairlerin beyitlerinin şerhi, modern cehaletten, kalbi ve gönlü olmayan pozitivist soslu sözde İslamcılık öğretilerinden bizi yeniden gönlü yumuşak ve irfanla abad olmuş bir güzel Müslüman olmamıza değer katacak.

Bu kitap veya benzeri tasavvuf menşeli beyitlerin şerhini okuyup fikir ve gönül tâlimi yapmayan, hakikati Allah (c.c.) bilir ki, gönlü ve dili kupkuru bir insan olarak kalır. Dahası var; “ Evin Mahremi Olmak” kitabın mündericatındaki şerhleri meşk etmeyen, modern algıların hızlandığı bu çağda, ideolojik kalıplar içinde ancak İşid tarzı ve Selefi anlayışlı kaba saba bir İslâmcı tipine kayabilir.

“Evin Mahremi Olmak” ne “demek? Ne mânaya geliyor?”

Bunu anlamadan, meşk etmeden ve okumadan Mevlâna, Yunus gibi gönül çağlayanı, merhametli, aşk sahibi, tasavvufla edeplenmiş bir Müslüman olmamızın bir yanı eksik olacağını sanıyorum. Şimdilik şu birkaç cümleyi verebilirim ancak:

“…şiirlerde kendi içinde mâna bütünlüğü olan en küçük bölüme ‘beyit’ denir. Beyit ‘ev’ demektir. Nasıl bir evin hakikatini, içine girmeden, sadece dıştan bakarak anlayamazsanız, bizim şiirimizi de çoğu zaman zâhirî görüntüsüyle kavrayamazsanız. Evin mahremi değilseniz o eve giremezseniz. Hakikate vâkıf olmak istiyorsanız evin, yani sözün, şiirin, beytin mahremi olmanız; bunun için de zâhirdeki sözlerin birer sembol olarak nereye kapı açtığını bilmeniz gerekir. (…) Evmizi özlüyor, medeniyetimize dönmeyi, yeniden ehl-i beyt olmayı istiyorsak, böyle bir akletme tarzına ihtiyacımız var.”

Millet ve fert olarak bir yığın meselemiz ve dâvamız var. Bu kitap bize “Evin Mahremi olmayı” öğretiyor. Bu muhterem kitap hakkında müstakil bir yazı yazmak boynumuzun burcu.

Elimizde yine Semerkand Yayınlarından çıkan bir şirin kitap daha var: “Sokakbaşı.” Anadolu’da bir şehrin semti ve insanları roman diliyle anlatılıyor. Bu semtin köylü-şehirli karışımı insanların bazen acıklı, bazen nükteli, ama içinde her insanın yaşadığı içi içe ve yana yana olan hadiselerin roman diliyle anlatılması okuyan herkese kendi mâzisinden ve yaşadıklarından kareler

gösteriyor, geçmiş hâtıraların bir film şeridi gibi gönünün canlandırıyor. Hastalıklı modern romanların bize göstermediklerini gösteriyor.

Şehri- Maraş’ta bir semtin romanı bu. Romanın adı: “Sokakbaşı.” Şair ve hikâyeciliği ile tanınan ve bilinen Hasan Ejderha’nın saf, arı duru Türkçesiyle ve yer yer Anadolu insanın mahalli ağzıyla yazdığı ve gerçeklerden hareketle kurgulanmış insan hikâyeleri yan yana. Bir roman bütünlüğünde süren olaylar akıcı bir dille bizi eski sokaklarımıza, unutulan köy hayatının güzellik ve yoksulluğuna, sonra şehre yani Maraş’taki Sokakbaşı semtine götürüyor.

Saf aşktan, köyün aksakallarına, çocuk dünyasından hayatın çetinliğine kadar her şeyi yaşatıyor okuyana.

Köyünü çok seven, fakat Maraş’a okumak için gelen ateşli bir çocuk olan İhsan’ın hikâyesi bu. Romanın başkahramanı İhsan üzerinden Sokakbaşı’nda semtinde nasıl bir mekân, insan tipler ve etraf bilgisi veriyor kitap. İyi, kötü her insan var etrafında. İhsan’ın görüp yaşadıkları hepimizin hikâyesi.

Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın Yazar Yayınlarından çıkan son iki kitabını da başucumuza koyduk. “Neden Klasiklerimiz Yok?” ve “İki Yol Açıcı: Nureddin Topçu ve Necip Fâzıl.”

Bir başka kitap var elimizde. Şule Yayınları’ndan çıkmış bir şiir kitabı: “Dünya Hatırası.” Şair Mustafa Köneçoğlu’nun ikinci şiir kitabının olduğunu öğreniyoruz. İlk kitabı Hece yayınlarından çıkmış. Kendine has bir şiir tarzı ve dili var. Kitap iki bölümden oluşuyor: Birinci bölümün serlevhası çok ilginç: “Tanışmak İnsanı Yorar.” İkinci bölümün başlığı, kitaba adını veren “Dünya Hatırası.”

Köneçoğlu’nun kitabını bütünüyle okumadık henüz. Arka kapak yazısından bu kitaptaki şiirin dili ve maksadı hakkında herkes kendi anlayışınca bir anlam çıkartabilir: “Ne hayatta pişti oldum ben ne eküri ne yaşadım fifty fifty / kelimelerime karşılık bulamadım üzgünlüğüm ondandır / meğer eli sopalı bir öğretmenmiş benim acı diye bildiğim / meğer babamın daraltılmış ömrünü giymek oğulların kaderi…”

“Semerkand Yayınlarından bir güzel kitap daha var: Semerkand Dergisinin derviş ve medrese ehlinden, yayıncı yazar, sohbet ehli bir güzel insan olduğu anlatılan Ali Sözer’in hocanın “Kırk Mektubu” nu okuyacağız. Mürşidlerin, âlimlerin, ulu kişilerin, mübareklerin elinde çıkmış “Kırk Mektup” duruyor önümüzde…

Habervaktim.com yazarı Cemal Nar hocanın, daha önceki bir yazımda duyurduğum son kitabı “İslam’da Irkçılık Ulusçuluk Milliyetçilik” isimli kitabı

çıktı, fakat telâşemizdan kitabı henüz temin edemedik. Bugün en çok öğrenilmesi gereken problemli bir sahaya dair başlık atmış bu kitap. Daha önce onlarca kitap yayınlayan Cemal Nar hocanın bu kitabının bir önceki ayağı var ki, önce onu okumalı: “İslâm’a Göre Irkçılık ve PKK Ekseninde Kürt Sorunu.” Fakir, bu kitabı okuyup faydalanmıştır.

Türkiye’nin mizah dalında en yerli yazarı hukuk müşaviri Durdu Güneş, mizahın kalitesiyle dolu kitaplarını yeniden SAGE kitap ve matbaa’dan yeni yayınlamış mizah meydanına yeni bir kitap daha eklemiş: “Mizah Atölyesi.” Yenilenen kitapları bir daha hatırlamış olalım: “Hayatın İçinde Fıkralar”, “Ben Hakimim Masum Bey”, “Bitkiler Üzerine Espriler / Bitkilerle Sohbet”, “Memur Olduğumu Kimseye Söyleme”, Emekli Mehmet Efendi’den Fıkralar/ Nükteler / Dersler / Sohbetler.” , “Hayvanlığın Âlemi Var”, “Aşk İnsanı Komik Yapar.”

Erzurum TYB Şube Başkanı Hanifi İspirli’nin iki kitabı da önümüzde: “Hiçkimse” (şiir) ve Yusuf Kotan’la birlikte yayınladığı “Hatıralardaki Erzurum.”

Kitaplar böyle işte! İnsana can verir, moral verir. Kitap sevmeyenler nasıl insandırlar acaba?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.