Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Müslüman Türklere “Arab’ın piçi” diyen Atatürkçü Türkçüler

Müslüman Türklere“Arab’ın piçi” diyen Atatürkçü Türkçüler

 

Küffar âleminin Türkiye’yi karıştırma provokasyonları devam ediyor.Önce, Fransız zihniyetli lâ-dinî Cumhuriyet Gazetesi’nde Efendimiz s.a.v’ehakaret eden karikatürler yayınlatıp, sonra “Atatürkçü Türk Milliyetçisi” olduğunubağıran şuursuz güruhu Akit gazetesine saldırtarak anarşinin kıvılcımınıateşlemek istiyorlar.

 

İSLÂM’A “ARAB’INDİNİ” DİYEN TÜRK MİLLİYETÇİSİ OLABİLİR Mİ?

 

“Başbuğ Atatürk ölümsüzdür”, “Türk’üz, Türkçüyüz, Atatürkçüyüz”, “YaTürkçü iktidar ya ihtilâl”, “Kinimiz dinimizdir”, “Arab’ın piçi yıldıramazbizleri”, “Biz biz biz, Mustafa Kemal’in askerleriyiz”, “Hülagü han’ıntorunları burada / Tanrı tektir ordusu Türk’tür” ve “Arab’ın dininden-ak-itlervatansız köpekler” sloganlarıyla Akit gazetesinin şahsında Türkiye’deki bütünMüslümanlara gayz dolu küfürler eden Atatürkçü Türk milliyetçileri asılyüzlerini bir daha gösterdiler.

 

Yarın ki Müslüman Türkiye Cumhuriyeti’nin önündeki büyük problemlerdenbiri de bu zihniyetteki Türkçü anlayıştır. “Arab’ın dini” dedikleri Hz.Peygamberimiz s.a.v.’e vahiyle Allah katından gelen İslâm dinidir. “Piç” diyehakaret ettikleri de yine Hz. Peygamberimiz s.a.v.’ın ümmetidir.

 

DİNSİZ VE KAN DÖKÜCÜ“HÜLAGÜ’NÜN TORUNLARIYIZ” DİYENLERİN TÜRKÇÜLÜĞÜ…

 

İ’la-yı Kelimetullah üzere Türk Devletinin temellerini atan AlparslanGâzi’nin, Sultan Fatih’in değil de, İslâm ümmetinin ve Müslüman Türkdevletlerinin baş düşmanı, dinsiz, barbar ve kan dökücü Moğol hükümdarı “Hülagühan’ın torunları” olduklarını beyan eden bu zihniyetteki Türkçüler, MüslümanTürkiye için PKK kadar tehlikeli bir ideolojidir.

 

Müslüman Türk düşmanı olan bu şarlatan zihniyetin kaynağı lâ-dinîKemalist Cumhuriyettir. Cumhuriyet’in doktrinlerinden olan şu mısralarıhatırlayalım: “Ne mucize ne efsun / ne örümcek ne yosun / Çankaya yeter bize /Kâbe Arab'ın olsun...”   

 

“Vatan-ı İslâmiye” üzere Millî Mücadele’ye katılan Müslüman Türkiye’ninnice âlim ve mücahidlerini İslâm’ı savundukları için hukuksuz İstiklâlMahkemeleri’nde idam ettirenler bu güruhun savunduğu Atatürkçü / Kemalistanlayıştır.

 

“KİNİMİZ DİNİMİZDİR,BAŞBUĞ ATATÜRK’ÜN ASKERLERİYİZ” DİYENLER TÜRK MİLLİYETÇİSİ OLABİLİR Mİ?

 

“Kinimiz Dinimizdir” sözü de, İslâm’ın Peygamberi Efendimiz s.a.v’e“Arab’ın peygamberi” ve “âyetleri kendi tefekkürüyle yazmıştır” diyen sosyaldarvinist ve Göktürk dinine inanan İslâm’sız Türkçü Nihal Atsız’dan mülhemdir.“Medeni Bilgiler” kitabını okuyanlar bilir ki bu sözlerin kaynağı M. Kemal’dir.

“Kini din” edinenlerin dinî olabilir mi? İslâmlaşınca millet olanTürklüğe zarar veren bu zavallı güruh İslâm’dan nasipsiz Moğol ve Hunkarakterlidir. Hâdimü’l Harameyn olan Müslüman Türklükle hiçbir bağları veaidiyetleri yoktur. 

 

Sankidin ü millet dâvasıymış gibi kendilerine vazife olmayan bir savunuculukla(eskiden öyleydi) “Atatürk’ümüze nasıl hakaret edilir?” öfkesiyle “AtatürkçüTürk milliyetçisi” olduğunu bağıran milliyetçi hareketçiler, Hilafet sahibi vehâdimü’ül harameyn vasfına sahip bir Türklüğün Müslüman Türkiye’yi yeniden inşaetmesini savunan bir gazeteye saldırabiliyorlarsa böyle bir Türkçülükârızalıdır.

 

İSLÂMÎ ÜLKÜCÜMİLLİYETÇİLİĞİN “ATATÜRK” SAVUNUCULUĞUYLA İŞİ OLAMAZ

 

Neredeo her adımını, her düşüncesini İslâm’a vurarak hareket eden ülkücü Türkmilliyetçileri? Bu kavramların içi boşaltılmış, laik-Atatürkçü izler taşıyanbir hâle gelmiş. Hakiki ülkücülüğün M. Kemal savunuculuğu ile işi olamaz. Sizemi düştü lâ-dinî Cumhuriyetin bânisi M. Kemal’i savunmak? Peki sormazlar mı?Paris’teki kâfir dergi Charlie Hebdo’nun İslâm’a ve Hz. Peygamberimiz(s.a.v.)’e hakaret eden karikatürlerini yayınlayan Cumhuriyet gazetesine niyeadam gibi tepki göstermediniz? Elinizi, dilinizi tutan mı oldu?                                                                                                                                            

 

Bumudur Türk milliyetçiliği? Hakiki, yâni İslâm esasları içinde ülkücümilliyetçilik, rahmetli Seyit Ahmet Arvasi’nin fikirlerinden uzaklaşmayabaşlayınca ve Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra bitmiştir. Bunun dışındakiülkücü-milliyetçilerin fikirleri eksik ve tutarsızdır. Atatürkçülükten ve İslâmöncesi Türklükten tesirler taşır. Seyit Ahmet Arvasi’nin İslâmlaşmış ülkücümilliyetçiliğini şiar edinenler olaydı şimdi, Bu güruhun Atatürkçülüksavunuculuğundan hicap duyarlardı ve en evvel Kemalizm’in Pravdası olan lâ-dinîCumhuriyet gazetesine ve kâfir Paris’e adam gibi tepki gösterirlerdi.

 

1978’DEKİ NİZAM ÂLEMDERGİSİ’NİN VE SEYİT AHMET ARVASİ’NİN İSLÂMÎ ÜLKÜCÜ- MİLLİYETÇİLİĞİ NEREDE?

 

Son yıllarda ülkücülük ve milliyetçilik kavramlarıyla meydanlaraçıkanların, 1978’de “Nizam-ı Âlem dergisi” etrafında kısa bir süre varlıkgösteren ve bu sebepten dolayı milliyetçi hareketçilerden “partimizde bölücülükyapıyorsunuz” diye azar işiten merhum Arvasi’nin çizgisini sürdüren İslâmî Türkülkücülüğüyle uzaktan yakından bir alâkasının kalmadığını da söylemek gerek.

İnananları cemaat, meşrep, tarikat ve parti ayrımı yapmaksızın birlikolmaya dâvet eden ve devrin İslâmcı partisi MSP tabanından belli bir kitleninmilliyetçi harekete kaymasına vesile olan 12 Eylül darbesiyle son bulan Nizam-ıÂlem Dergisi’nin ülkücü dünya görüşü kısasürede İslâmî çevrelerde rağbet bulduğunu erbabı bilir. Divan üyelerinden Seyit Ahmet Arvasi’nin itirazlarına rağmen, târihe gafletve dâlalet örneği olarak geçecek olan MHP Divanı’nda alınan kararlakapatılır.       

 

Hâsılı,yukarıda anlayış ve hâllerini târif ettiğimiz sözde “Türk milliyetçileri”idraklerini temizleyip, Necip Fazıl’ın Büyük Doğu fikrinden, Semerkand’tabaşlayıp Anadolu’da millete mânevî mürebbiye olan “Hâcegân Sultanları” nın veHorasan erenlerinin tasavvuf eğitimden beslenmiş, Kur’an ve Sünneti esas alanİslâmlaşmış saf ülkücülüğü kuşanamadılar. Ne yapalım, abilerinin“lider-doktrin-teşkilât” dogmasından kurtulamıyorlar demek ki.

------------------------------  

EYVAH! TÜRKLÜĞÜ YİNEYANLIŞ ANLATIYORLAR

Yayın hayatına yeni girenrefikimiz bir gazetenin yazarından şu talihsiz ifadeleri okuyunca yine “Eyvah!Türklüğü yine yanlış anlatıyorlar!” diye yandım yakıldım: “Mustafa KemalAtatürk de bizim, Kazım Karabekir de bizim. Fatih de bizim, Kanuni de bizim.Göktürkler de bizim, Selçuklu da, Osmanlı da…”

Osmanlı-İslâm değerleriniredd-i miras eden lâ-dinî ve deist (yaradancı) M. Kemal’le İ’la-yı Kelimetullahdâvasını yeryüzüne hâkim kılmak isteyen Sultan Fatih ve Kanunî arasında nasılbir bağ kurulabilir? M. Kemal, İslâm’ı cihana yaymak isteyen İslâmlarınsultanlarına bütünüyle karşı olan Batılı-pozitivist bir anlayışa sahip…

 

Göktürkler, soyca ecdad olabilirama İslâmlaşan Türklüğümüzün sosyolojik gerçeği ve karşılığı olamaz. ZavallıTürkçülerin hâlâ kafaları donuk ve eklektik… Bunlara söz kâr etmiyor. “Benimoğlum bina okur, döner döner yine okur.”

----------------------------------

DOSTLAR VETÜRKÜLER EŞLİĞİNDE FİKİRLİ BİRSEYAHAT

 

Ey azizan!

Mağarasından pek çıkmayan bir şehir münzevisi olarak, gönlümü âbad edendostlarla bu hafta seyahat ettim. Semerkand Dergisi yazarı âlim ve fâzıl insanAli Yurtgezen hocanın Adana Kitap Fuarı’nda “Hâcegân Sultanları” kitabının imzagününe katılmak üzere bin miligramlık tasavvuf kokulu aziz türküler eşliğindeyola çıktık.

 

Vasıtamız yürüyen bir dergâh gibiydi. Saadet ve cezbeden uçuyordum.Dünya ile alâkam kesilmişti. Çünkü yanı başımda birbiriyle tasavvufâne yârenlikeden ve bu yârenliklerini dinledikçe baş, kalp ve fikir ağrılarıma şifa gelenehli-i irfan Muzaffer hocamla Ali Yurtgezen hocam vardı. Attıkları zarflarladilimin açılmasını sağlayan Dr. Mehmet Ceran ve kaptanımız saf Türk safMüslüman Hacı İbrahim Arıkmert vardı.

 

Bir kutlu kafilenin ikinci vasıtasında Dükkân ehli gönül ve fikirdostlarımdan Tayfun Göktürk, Enver Çapar, Mehmet Yaşar, H. Ahmet Eralp, FerhatAğca bulunuyordu. Yanlarında olmayışımdan dolayı fakire serzenişte bulundular.Tabii ki seyahat boyunca gönlümün yarısı bu vasıtadaki dostlarımda kaldı.

 

Gönüllere yapmağa giden Horasan erenleri gibiydik. Dünya kokusu yoktu,sohbet ve türkü vardı yalnızca. Muzaffer Hocam “Ah, İsmail (Göktürk)! Neyine gereksenin sınav…” diye hayıflandı birkaç kez. Hocam arada bir bağlısı YunusBarman’ın adını andı. Bu cezbeli seyahatten bir hikâye çıkararak kazançlıçıkacağı kesin olan hikâyeci Hasan Ejderha dostumuzun nasibi yokmuş. Çünkü ağırateşli gribe yakalanmış.

 

Hocamgilin yârenliği, Dr. Mehmet Ceran’ın zarfları ve vecd fazlasınasebep olan türküler eşliğinde Kitap Fuarı’na duhul ettik. Şüphesiz ki yoldafikir ve muhabbetimizin kaynağı olan çay molası verdik. Kitap Fuarı’nda, Dükkânehli olup da memleketlerine dönen Mehmet Can Tezekici ve Yasin Keskin dostlarkarşıladı bizi. H. Ahmet Eralp bu dostlara haber ulaştırıp, “Adana KitapFuarı’nda Ali… görünecek, orada olun” demiş.

 

Semerkand Kitap standında Ali Hocam’ın yakinlik gösterdiği efendiliği vecezbesi ile tanınan, ismine Semerkand dergisinden âşina olduğum Ahmet KasımFidan beye bir muhabbet zarfı atayım dedim, fakat karıştırmışım. “Efendim, bufakir Semerkand Dergisi’nde sizin isminiz ile yazılan güzel yazıları her ay okuyor.”  Oysa müstear isim Ahmet Nafiz Yaşar’dı… Ogüzel insan dedi ki: “Ben o müstearın sadece ‘Ahmed’iyim, gerisinin önemi yok.”

 

Semerkand Standının sorumlusu güzel insanlar bizlere çay ikramındabulundular ve muhabbetli vakitler yaşadık. Muzaffer Hocam, Ali Hocam’ın, kitapimzaladığı okuyucularıyla seminer havasında sohbet ettiği ve bilgi verdiğinigörerek iç geçirdiler. Bu fakire dönerek:          “Görüyormusun, okuyucularına ve ellere neler anlatıyor, bize hiç konuşmuyor, ilmindenistifade ettirmiyor…”  deyi sitem etti. Sonra“Bu yazarların arasında bizim ne işimiz var, şimdi balıkta olsaydık dünyanınbalığını tutardık…” diye yârenlik etti de kendimize geldik. Akşam sonrası Fuar’danvedalaşarak ayrıldık.

 

Aslen Adanalı olan Mehmet Yaşar, annesinin evinden birkaç parça eşyaalacağını söyleyerek kafileyi kalabalık ve labirent gibi caddelerde dolaştıradolaştıra  “Ata Apt.” yazılı bir binanınönüne getirdi nihayet… Eve çıktı, gecikti. Sonra da habire eşya indirmeyebaşladı. Dostların bir kısmı (Hacı İbrahim Arıkmert ve Dr. Mehmet Ceran)“acımızdan öldük’…” diye isyan etmeye başladılar. Ortalık karanlık, etraftan vebinadan bize kötü kötü bakmaya başladılar. Öyle ki, Apartmana hırsızlığagirenlerin şeriki ve gözleyicileri gibi bir pozisyona düştük… Nihayet yanlışanlaşılmadan oradan savuştuk. Mehmet Yaşar’a dedim ki: “Apartmanın adıAtatürk’ü çağrıştırıyor, derhal karar alıp değiştirin…”        

 

Ali Hocam, dostlarına Adana’nın Salih Usta’sının gelenekli kebabındanikram etti. Şehr-i Maraş’a dönme vakti gelmişti. Çay içmeden yola çıkmak caizdeğildir. Modern Adana’yla eski Adana’nın sınır olduğu târihî Yeni Câmiinkarşısında taş yapıların hâkim olduğu çıkmaz sokaktaki Salih Usta’nın Lokantası’ndanayrıldıktan sonra, Muzaffer Hocamın büyük bir poşet dolusu muz ikramına kanaatetmeyen dostlar, Dr. Mehmet Ceran ve Tayfun Göktürk önderliğinde yemek üstüne“tatlı iyi gider” deyi tatlı telâşına düştüler ve bir tatlıcıya daldılar.

 

Şüphesiz ki bu fakir’ül hâkir “tatlı fikri öldürür” deyi tatlıcıyadalmadım. Çay dostluğum bana kılavuz oldu, gönül gözüm taş sokağın hemen içindeseyyar bir çayhâneyi gördü de, fikrime fikir, gönlüme sürur geldi. Sokağı dönüpdostları dergâha çağırırcasına “Çaya gelin…” dedim. Modern Adana’nın bittiği,eski Adana’nın başladığı târihî Yeni Câmiin taş minaresiyle ön cephesiningöründüğü insana gariplik duygusu veren bu sokakta fikirli çaylarımızı içip,kendimize geldik.

 

Soğuk havada sokağın girişinde başında terliğiyle ve boynunda dolalıatkısıyla modernizm kokmayan eski zaman sûretli adamlara benzeyen hüzünlü vesoluk yüzlü, yarım asrı çoktan geçen yaşıyla çayhâneci Recai Özyörük, Adana’yamilâdî 1600’lü yıllarda gelen bir Türkmen aşiretine mensup olduğunu ve“Kafkas’ın Hazar yakınlarından gelmiş atalarımız buraya…” diyerek sakin vemüeddep birkaç cümleyle anlatıverdi. Görgülü ve efendi biriydi. Beş dakikaiçinde dildaş olduk. Vakti zamanında dedesi aşiretin ileri gelenlerindenmiş.Kanaatkâr bir ifadeyle “Dünya hâli işte burada çay satıyoruz…” dedi.

 

Ona dedim ki dostlar arasında oturan Hocamgile sizi tanıtayım dedim. Okadar olgun biriydi ki, semaverin önündeki çayları bırakıp, Hocamgilin huzurunageldi ve onu takdim ettim. Hâsılı, muhabbete vesile olan seyyar çayhaneye vedaedip, yola revan olduk.

 

Dostlu, muhabbetli ve türkülü bu seyahate vasıtasıyla kaptanlık eden vesağlığım açısından her imkânı sunan mantaliteli, çevik ve güzel dost Hacıİbrahim Arıkmert’e gönül dolusu teşekkür ederim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.