Hüseyin Yılmaz
Bir Nefes Alıp İyiliğin Lideri Olmak
Zamanın hızına ayak uydurmak... Ah, bu ne yorucu bir döngü! Göz açıp kapayıncaya kadar akşam oluyor, ertesi gün aynı hızla sabahı karşılıyoruz. Peki bu hız, gerçekten nereye yetişmek için? Ömür dediğimiz şu kısa insan hayatı içerisinde, bir yandan koştururken bir yandan da kalıcı ve güzel işlere imza atmak, doğru adımlar atmak ve kendi çevremizde huzurlu bir ortam oluşturmak istiyoruz. İşte bu noktada, hız çağında anlam arayışı kaçınılmaz bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkıyor.
Bu arayışın ilk adımı, yaşadığımız çağın gerçekliğini fark etmekle başlıyor. Çünkü hız ve haz çağının sarsıntısı, sadece bedenimizi değil, ruhumuzu da yoran bir girdaba dönüşmüş durumda. Her şeyin anlık olduğu, sabrın değil hızın ödüllendirildiği bu düzende, insan ister istemez “Nereye kadar sürecek bu koşturmaca?” diye soruyor. Oysa biliyoruz ki, anlamlı ve kalıcı işler sabırla, emekle ve bilinçle inşa edilir.
Bu yüzden artık sadece iyi niyetli olmak yetmiyor. Duygusallığı bir kenara bırakıp, Alperence bir duruş sergilemek gerekiyor. Cesurca, yiğitçe, kararlı adımlar atmak... Çünkü iyilik, ancak cesaretle birleştiğinde gerçek bir etki yaratabilir.
İşte tam bu noktada, mesele sadece bir kerelik iyilik yapmak değil. Asıl mesele, iyiliğin katalizörü olmak. Yani iyiliği başlatan, çoğaltan, yaygınlaştıran kişi olmak. İyiliğin öncüsü, elinde gideni olmak. İyiliğin lideri olmak ve diğer liderlerle birlikte bu olumsuz gidişata “Dur!” diyebilmek...
Peki ne zaman başlayacağız bu dönüşüme? İçimdeki o ses yükseliyor: Şimdi değilse ne zaman?
Eğer hayatın hızına yenilmek istemiyorsak; eğer kalıcı bir miras bırakmak istiyorsak, o ahtapotun kollarından sıyrılmak ve iyiliğin bayrağını en tepeye dikmek zorundayız. Hızın ve hazzın getirdiği karmaşada, anlam dolu bir duruş sergileyerek, kendi çağımızın yiğitleri olmak zorundayız. Tıpkı Ulubatlı Hasan gibi… O, surların üzerine bayrağı diktiğinde sadece bir zaferin değil, bir inancın, bir kararlılığın ve bir idealin temsilcisi olmuştu. Bugün bizler de, kendi surlarımızı aşmak, kendi iç kalemizi fethetmek ve iyiliğin sancağını yükseltmekle yükümlüyüz. Çünkü çağın surları dijital, duygusal ve toplumsal olsa da; cesaret, sadakat ve dirayet hâlâ aynı kıymette.
Çünkü iyilik eylemi, sadece bir tercih değil; çağın bize yüklediği en asil görevdir. Ve bu görevi yerine getirmek için, önce bir nefes almalı… Sonra da cesaretle yürümeliyiz:
İyiliğin lideri olmaya.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.