Beyza Nur Aydoğan

Beyza Nur Aydoğan

Şanlı Diriliş

15 Temmuz 2016…

Her güne benzeyen, her gün gibi yaşanan ve her cuma gibi; cuma olan bir gündü.

Lakin gündüzü böyleydi...

 Akşamın erken saatlerinde bir farklılık sezildi. Ülkede bir hareketlenme vardı. Askerde farklı bir hâl, yollarda farklı araçlar vardı; büyükçe ve korku verircesine. Kirlenmiş zihinlerde ihanetçe bir düşünce, zalimce bir plan vardı. Yine de kimse ihtimal vermedi. Cennet olan bu vatanı, toprağı aşk kokan bu vatanı kim incitmek isterdi ki…

Fakat öyle değilmiş, ekmek yediği, doğup büyüdüğü vatanını kalleşçe vuracak; sureti insan, aslı ihanet olanlarla doluymuş…

Peki, gündüzün gecesi…

İlk gelen bilgi halkı yanıltmak içindi. “Yurt genelinde terör alarmı var. Evlerinize dönün, dışarı çıkmayın “ dediler. Amaçları milleti uyutmaktı. Çünkü planlarını senelerce ince ince işlemişlerdi. Ve sonuç alacaklarından emindiler. Böyle bir düşünceye kapılmışlardı!

Ama muhayyel edemedikleri, unuttukları bir şey vardı. Türk milleti uyumuyordu, aksine diriliyordu. Bu diriliş yüreklerde, gözlerde yaşıyordu…

Ve o gece…

Televizyonlar yanlış mı yayın yapıyordu. Her akşam haberini dinlediğimiz kanal, sesini duyduğumuz spiker bu gece bir başka konuşuyordu. Anlam veremedi kimse duyduklarına. “Tüm yurtta sıkıyönetim ilan edildi” diyordu… O sırada telefon çaldı “darbe yapıyorlarmış” diye bir ses geldi karşıdan.

Ne demekti bu? Biz hiç duymamıştık.

Darbe nasıl yapılırdı ki…

Bilmiyorduk evet ama bu gece yaşayarak öğrenecektik. Hafızamıza selâlar ile kazınacak, iliklerimize kadar işlenecekti…   

İstanbul da ise durum bambaşkaydı. Ay bile daha fazla ışık saçmak; o yüreği, fikri, amacı karanlık insanları ortaya çıkarmak istiyordu. Yıldızlar dile geliyor, Türk halkına “Korkma!” diyordu sanki.

Yollar tank dolu, asker doluydu. Adını o yüce ecdadından aldığı Fatih Sultan Mehmet Köprüsü şimdi şanlı millete kapalı, fikirleri kan kokan insanların elindeydi. Hepsinin eli tetikte ve ellerinde millete doğrulttukları; milletin silahı vardı…

Ne oluyordu böyle? On binlerce, yüz binlerce, milyonlarca yiğitlerin kanı dökülerek alınan bu toprağı kolayca alacaklarını mı sandılar.

“Yurtta sulh” mu koymuşlar adını; bomba atarak, polislerimizi, askerlerimizi şehit ederek ve sonra da “elinize sağlık” diyerek sulh mü olurdu… Vatan sevgisini hiç mi tatmadınız!

“Beni Allah besliyor, vatan için besliyordu. Anamın karnından vatana geldiğim vakit açtım, vatan doyurdu karnımı. Çıplaktım, vatan sayesinde giyindim. Vatanın nimeti kemiklerimde duruyor! Vücudum vatanın toprağından, nefesim vatanın havasından! Vatan uğrunda ölmeyeceksem neden doğdum...” 

İşte biz bu satırları Vatan Yahut Silistre’ den okuduk, yüreğimizin ve hayatımızın en başköşesine kazıdık. Biz böyle yetiştirildik. Biz vatan, toprak, bayrak aşkıyla büyüdük!

 Şimdi Türk halkı yollarda, sokaklarda, havalimanlarında, köprülerde…

 Adımız gibi biliyorduk. Biz Türk milletiydik. Bizim ecdadımız kahramanlıklarıyla ve cesaretiyle kazınmıştı tarihe.

  Evet, Biliyorduk;

Toprağın üstüne kurulan binaların güvencesi yoktu, altındaki toprak olmadıktan sonra.

 Ya yürüyeceğiz, ya yürüyeceğiz, ya da yürüyüp bu vatanı, toprağı; ölümü yok sayarak kurtaracağız.

 Ya da ertesi gün olmayacaktı…

Hepimiz Ömer Halisdemir olup, ihaneti alnından vuracaktık. Ve şahadet şerbetini aşkla içecektik, vatanımız için. Tankların önüne yatacak, elimizdeki tek varlığımız tek amacımız olan Türk Bayrağını sallayacaktık.

Vatan sağ olsun!

Millet sağ olsun!

Nidaları vardı dilimizde sadece.

Âsım'ın nesli diyordum ya, nesilmiş gerçek:

                 İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.”

 

Öyle de oldu! Tarih yazdık biz o gece. Vatanımızı aşkımızla, sevgimizle, cesaretimizle ve göğsümüzdeki imanla kurtardık. Ne elimizde silah vardı ne de tanklar. Bütün askeri teçhizatlar, bütün imkânlar onların elindeydi. Bu darbeyi amacına ulaştıracak şekilde ince ve uzun zaman diliminde planlamışlardı. Lakin Allah bizim yanımızdaydı. Ve bizim sapasağlam duran inancımız vardı Çanakkale misali...

               Evlatları şehit olan annelerin ve babaların dilinden dökülen tek bir cümle oldu!

“Vatanım sağ olsun oğlumla, kızımla gurur duyuyorum”…

              

 

            Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
            Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
            Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
            Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
            Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklal…
 
15 Temmuz’u ne unuturuz ne de unuttururuz...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar