Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“General elbisesi giyen horoz”

(Darbeci generallerin zihniyet, ruh ve tavırlarını tenkit ve tahlil eden “Generaller” serisi yazılarımızda şerefli Türk Ordusuna, Türk Silahlı Kuvvetlerinin subay ve Mehmetçiklerine yönelik zerre kadar ima ve ihsas, tahkir ve tezyif ve de yıpratma maksadı gözetmediğimizi, gözetmemiz için hiçbir sebep olmadığını, olamayacağını; bilakis “General” serisi yazılarımızın tek gayesi şerefli Türk ordusu ve askerlerinin tarihten bugüne yüklendikleri vazifelerle devlet ve millet birlikteliğinin temel ayaklarından biri olduğuna inanarak, güzide ve fedakâr Türk ordusunun mensuplarını darbeci generallerden tefrik etme gayretidir)

 

Türk Ülkesi’nin cenûbuna düşen Suriye diyarının şahbaz dilli ozanı Nizar Kabbani boşuna “Horoz” dememiş darbeci generallere.

 

Şiirinden bâzı mısraları kıraat ederek generallerin sûretten sûrete girip nasıl “faşist bir horoz” olabildiklerini necip millettaşlarımın aklında tutmasını istiyorum:

 

“Mahallemizde kan dökücü sadist bir horoz var / Her sabah mahalle tavuklarının tüylerini yolar / Tan ağarırken bağıran bir horoz var / Gece gündüz tepemize biner / Tektir o ölümsüzdür / İktidar sahibi zorbadır o / Mahallemizde / Zalim, faşist, Nazi kafalı bir horoz var / Tankla çaldı iktidarı / Pençesini özgürlüğe ve özgürlükçülere uzattı / Tarihin getirdiklerini ılga etti / Çocukların doğumlarını ılga etti / Milli bayramlarda general elbisesi giyen / Bir ırkı yiyen bir horoz var / Bütün marifeti / Altılı tabancasının ateşini / Kelimelerin başına boşaltmaktır / Mahallemizde sinirli çılgın bir horoz var / Camiin minaresinden haykırır: Kendimi ulularım ey, kendimi ulularım / Devlet de benim, kanun da / Nasıl gelsin bize rahmet yağmuru / Nasıl yetişsin buğday / Üzerimize hayır nasıl inip de berekete boğsun bizi / Allah’ın ahkâmıyla yönetilmeyen / Horozların hüküm

sürdüğü bir yurt iken burası / Ülkemizde horozun biri gider, biri gelir / Tuğyan aynı tuğyandır…”

 

Darbeci generaller pagan tanrılar gibidir çünkü kalpleri yoktur. Ölüyü severler, ülkelerinde ne kadar çok insan ölürse generallerin gücü o nisbette artar ve tanrılaşmaya doğru yücelirler.

 

Yaşayan insanları sevmezler ve yaşatıcı değildirler. Yaratılanı severiz yaratandan ötürü sözüne inanmazlar. İnandıkları tek şey: Yaşasın zorbalık! Yaşasın darbeler

--------------------------------------------

HECE TAŞLARI DERGİSİ KÖSEĞİSİNİ ŞEHR-İ MARAŞ’A ATTI

 

Gelenekli hece ve âşık tarzı şirininin yaşatıcısı Aylık Hece Taşları dergisi 18. sayısıyla köseğisini Şehr-i Maraş’a attı. Sahipliğini ve Yayın Müdürlüğünü gelenekli âşık ve hece tarzının şairlerinden Tayyib Atmaca’nın yaptığı dergi yayını bundan böyle Haydarbey Mh. 32077 Sk. Armada 2/D Blok Kat:2 Da:6 Onikişubat / K. Maraş / Telefon: 0535 391 92 50 adresinde devam ettirecek.

Bu sayısını, şiirlerinin çoğunu gönüllere şifa veren türkü olarak dinlediğimiz Erzurumlu Âşık Emrah’a ayıran dergide şiir ve nesirler yer almaktadır.

 

“… XIX. yüzyılın ünlü saz şairi Emrah, saz şairleri içinde klasik edebiyatı en iyi bilenlerdendir. Emrah'ın şiirlerinde temel konular tasavvufi algının yanı sıra aşk, gurbet ve ayrılık temalarından oluşur. Kasaba ve şehir çevresinde yetişen ve aynı zamanda klasik şiiri çok iyi bilen saz şairidir. Erzurum’un Ilıca ilçesine bağlı Tanbura köyünde doğan Emrah, medrese tahsili almak için köyünden ayrılarak Erzurum’a gitmiş ve burada divan şiiri zevkine ulaşmıştır. Medreseden ayrıldıktan sonra il il gezerek gezdiği yerlerde başta Tokatlı Gedâî ve Tokatlı Nuri olmak üzere birçok çırak yetiştirmiş ve böylece bir âşık kolunun kurucusu olmuştur. Şiirlerinin terkip ve izafetlerle dolu olması yaşadığı dönemde tekkelerde eğitim görmüş kişilerin her iki şiir tarzına da yatkın olarak yetiştirilmesinin sonucunda iki şiir vadisinin birleşmesinin bir yansıması olarak yorumlanabilir. Edebî sanatları kalem şairlerinin hassasiyetlerine yakın bir duyarlılıkla kullanan şairin teşbih, istiare, tevriye, tezat gibi sanatların yanında telmih sanatına da çokça yer verildiği görülür. İçerisinde yetiştiği tasavvuf kültürünün tesiriyle şiirlerinde klasik edebiyatın öykülerinden ve kutsal metinlerden telmihler yapılması dönemin birçok halk şiirinde olduğu gibi Emrah’ı da klasik şiire yakınlaştırır…”

 

Derginin sayfalarında yüreğimizin üstünden geçen türkü olarak dinlediğimiz birçok şiirini okuyoruz:

 

“Bülbül olmuş gülistanı beklerim / Geçti cahil ömrüm gülizâr deyu / Azgındır yaralar kabul etmez em / Ya kime varayım yaram sar deyu / Bir gün bile dost bağına girmedim / El uzatıp gonca gülün dermedim / Dünya güzeline gönül vermedim / Benim sadâkatli yârim var deyu / Emrah devran sürsün bezminde ağyar / Bu gam diyarında ben kılayım zâr / Sen tek başına gez taş yürekli yâr / Ben de böyle dolanayım yâr deyu”

 

Elâ gözlerini sevdiğim dilber / Sen benim derdimden devâ bilmezsin / Sen nasıl tabipsin yoktur ilâcın / Yürekte yaramı sarabilmezsin / Sana derim sana ey kalbi hayın / Kimseler çekmesin feleğin yayın / Alıp harap ettin gönül sarayın / Alıp bir taşını koyabilmezsin / Emrah eydür yalan oldu sözlerim / Muhabbetin can evimde gizlerim / Ne durursun ağlasana gözlerim / Gitti kaşı kara, görebilmezsin”

 

Bu sayının şair ve yazarları şöyle: Erzurumlu Emrah / Cumali Ünaldı Hasannebioğlu / Bestami Yazgan / Mehmet Gözükara / Metin Özarslan / Durani Kocaga / İlhami Bulut / Prof. Dr. Saim Sakaoğlu / Talat Ülker / Nuri Peksöz / Osman Aktaş / Əyyub Qiyas Abasov / Cemil İmamverdioğlu Ekber / Nurettin Büyükbaş / Rasim Demirtaş / Seyit Kılıç / Nuri Elizade

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.