Ekonomik büyüme dengeli ve istikrarlı olmalı

Kipaş Holding Yönetim Kurulu Üyesi Hikmet Gümüşer, 2018 yılı ekonomisinin iş camiasına etkilerini ve topluma yansımaları konusunda açıklamalarda bulundu.

Yayınlanma:
Güncelleme: 24 Ocak 2019 12:42
Ekonomik büyüme dengeli ve istikrarlı olmalı

Gümüşer, ağustos ayında yaşanan krizi göstererek; “Üretime dayalı ekonomi sistemine geçmemiz gerekiyor” dedi.

2018 YILINI EKONOMİ ANLAMINDA DEĞERLENDİRMEK İSTEDİĞİMİZDE NASIL BİR YIL GEÇİRDİK NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ?

2018 yılını değerlendirdiğimiz zaman, 2001’den bu yana kesintisiz AK Parti hükümetleri boyunca en sıkıntılı geçirdiğimiz yıl oldu. Umarım son geçireceğimiz kötü yıl 2018 olur. Bunun en önemli sebebi Türkiye’de üretimin yüzde 70’inin ithalata dayanması ve bizimde ithalatı haliyle yabancı parayla yapmamız. Türkiye’de bu kadar çok yabancı parayla iştigalin neticesinde kurlarda ki yaşanan yükselmenin şirketlerin üretim maliyetlerini aşırı derecede yukarı çıkarmasıyla sonuçlanan bir yıl oldu. Bununda neticesinde hem ÜFE hem de TÜFE arttı. Yılbaşında yapılan bütçenin hiçbir tanesi tutmadı. Türkiye içerisinde genel olarak övündüğümüz şeylerden bir tanesi iç tüketim iç talebin yüksek olması en övündüğümüz şeydi. Fakat Türkiye’de iç tüketim özellikle inşaat ve tarım gibi sektörlerde bıçak gibi kesildi. Bu da bizim ülkemizde ki üreticileri ihracata yönlendirdi. Fakat herkesin ihracata yönelmesiyle birlikte de hep arzuladığımız ihracat birim fiyat endeksinin yükselmesini yakalayamadık. Her kesim yurtdışına aynı malı satmaya çalıştığında birim fiyatlar aşağı çekti biraz daha düştü. 2018 yılında en önemli müttefikimiz Amerika ile yaşadığımız problemler aynı zamanda halk bankası olayları ve bununla birlikte sınırlardaki ile Suriye’deki gelişmeler, jeopolitik anlamda yaşanan sıkıntılar Türkiye’de paramızın değer kaybetmesine yol açtı. Türkiye bildiğiniz üzere cari açıkla mücadele eden bir ülke. Yıllardan bu yana cari açığın finansmanında en önemli bir tanesi olan doğrudan yatırımların doğrudan uzun soluklu yatırımların 2018’ de bıçak gibi kesildi. Yeni cari açık finansmanında kullandığımız enstrümanlardan bir tanesi bankacılık işlemleri, bunlarda da kurlarda ki yüksek hareketliliğin yabancıların Türkiye’ye gelip paralarını güvenmemesine yine bir etkide bulundu ve yine ülkemiz yabancı para girişine adeta kapandı diyebiliriz. Güvensiz bir ortam diyebiliriz. Bu sadece yabancıların güvensizliği değil aynı zamanda Türk vatandaşlarının kendi bankacılık sistemine olan güvensizliği ile de sonuçlandı. Türkiye’de şuan ortalama mevduat vadesi 48 gün. Yani tasarruf yapmak isteyen bir birey çoğunlukla yabancı paraya yapıyor TL’yle de yaparsa 48 gün parasının tutuyor. Bu da tabi bankalar açısından önemli bir kaynak problemi yarattı. Türkiye’ye peşi sıra bütün kredi derecelendirme kuruluşlarının bankacılık sistemine ve Türkiye’nin genel yatırım yapılabilirlik seviyesine verdikleri olumsuz kanaatler Türk bankacılık sisteminin fona erişmesini güçleştirdi. AK Parti hükümetinin her zaman ki kullanmış olduğu istikrar mottosu aslına bakarsanız oldukça yatırımcılar tarafından doğru bir mottoydu. AK Partinin veya herhangi bir siyasi partinin Türkiye ekonomisi ile ilgili sağlaması gerektiği en önemli husus ülkede ki güven ortamıdır. Eğer ülke de bir güven ortamı oluşursa, bu sadece askeri güvenlik ve sınır güvenliği değil. Hukuki veya rekabet yasası gibi konularda ticaret yapmaya uygun bir zemin oluşturursak herkes ülkeye gelir ve yatırım yapmak ister. Fakat bizim ülkemizde özellikle 2008-2012 yılları arasında, Avrupa Birliği uyum süreci boyunca yaşanan güzel ivme son zamanlarda kayboldu. Biraz daha demokrasiden uzaklaşıldığı düşüncesi, liyakatin değil tanıdıkların işin başına getirildiği düşüncesi, kurumlara duyulan güvensizlik, kurumlardan kastım devletimize bağlı rekabet kurumu olabilir, BDDK veya STK’lar olabilir, TCMB olabilir bu kurumlarda ki yaşanan bağımsızlık sorunları yabancıların Türkiye’ye gelmesine önemli bir ket vurdu. Bu sebeple diyebiliriz ki mevcut iktidarın 2018 yılında sağlaması gereken güven ve huzur ortamı özellikle ekonomi çevresinden biraz sekteye uğradı. 24 Haziran seçimlerinin erkene alınmasını o dönem desteklemiştim, hala da doğru bir şey yapıldığını düşünüyorum. Çünkü seçim olacak mı, olacaksa ne zaman olacak, sistem nasıl olacak gibi tartışmaların daha uzun sürmesi ülkemiz açısından bir belirsizlik oluşturuyordu fakat seçimin bir an önce yapılma kararı ekonomi çevresinde olumlu karşılandı. Nitekim kurlar ve ilk başta tansiyon yükselmişti fakat seçimden sonra tansiyonda bir gevşeme oldu. Ardından alınan kararlar maalesef özellikle yatırımcı çevre tarafında pek hoş karşılanmadı. Bununla birlikte Türkiye’de en önemli problemlerden bir tanesi olan enflasyon bir türlü dizginlenemedi bu da bizim ülkemize uzun süreli yatırım yapan yatırımcının kazandığı parayı enflasyonda kaybetmesiyle sonuçlandığı için hiç kimse Türkiye’ye gelip yatırım yapmak istemedi.

kipas-holding-yonetim-kurulu-uyesi-hikmet-gumuser1.jpg

10 AĞUSTOS KRİZİ HAKKINDA NELER DÜŞÜNÜYORSUNUZ?

Ağustos ayı içerisinde yaşanan kriz tamamen kendi içerisinde ele alınması gereken ve o büyük depremin artçı sarsıntılarını yaşıyoruz diyebiliriz. Şöyle bir durum var, bir musibet bin nasihate bedeldir. Biz burada gördük ki ithalata dayalı üretim modeli Türkiye’de çalışmaz. Türkiye’nin bir an önce kendi markasını oluşturması lazım. Aynı zamanda yüksek teknolojili ürün ihracatı gerçekleştirmesi gerekiyor. Aksi takdirde sürekli aramalı ihracatçısı pozisyonunda tıkanıp kalırız. Bunun ne kadar sürdürülemez olduğunu gördük. Aynı zamanda kurlar normal seviyesindeyken yani 3,50 TL bandında ilerlerken ülkemizin dış borcu gözümüze takılmıyordu ama kurlar 7.00 TL seviyesine geldiğinde ülkemizin ne kadar büyük borç batağında olduğunu gördük. Ağustos krizi genel olaraktan sanayici ve yatırımcıyı çevreye şunu gösterdi ki biz büyümeyi borçla sağlıyoruz. Türkiye büyümeyi daha sağlam bir kanal üzerine inşa etmeli. Bunuda tabi başarılı olabilmesi için öncelikle eğitim sistemi, sağlam bir hukuki zemin aynı zamanda ithalata bağlı olmayan bir üretim modeli. Bunların kesinlikle ne kadar uzun sürse de yapılması gerekiyor. Büyüme noktasına gelince ben her zaman az büyüyelim sağlam büyüyelim tezini savunan bir ekonomistim diyebilirim kendi adıma. Ülkemizde yüzde 1,6 büyüdü diye üzülmedim. Yüzde 1,6 büyüyelim 3 yıl boyunca böyle gidelim ama hiçbir firma iflas anlaşması ilan etmesin, hiçbir bir firma işçisini çıkarmasın, benim için daha evla. Ve yine düşük büyüme seyredelim ama bu ülkede köklü çözümler, köklü reformlar geliştirelim ben buna da razıyım. Ben yüzde 6-7’li büyümelerin bir süre varlık içinde olacağını düşünüyorum ve bununda siyasi bir başarısızlık olarak addedilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü hiçbir bakanın yapacağı reformlar kendi dönemi içerisinde hissedilmez. Bunu özellikle bu ülkede siyaset üreten politika yapan çevrenin idrak etmesi ve yapacağı şeyleri, balık bilmezse halik bilir mantığıyla yapması etkilerinin de sonraki dönemde hissedilmesi gerekir.

2019 YILINDAN NELER BEKLİYORSUNUZ?

2019 yılına girerken bir büyüme beklentisi olduğu söylenemez, çünkü yatırım yok. 2018’in son çeyreğinde gördük ki yatırımın dört önemli saç ayağında bir tanesi olan yatırımların gerilediğini aynı zamanda iç ve kamu tüketiminin gerilediğini sadece ihracattan dolayı büyümede olumlu bir puan kazandığımızı gördük. 2019 yılında da benzer bir şablon bizi bekliyor. Yani yine yatırımların azalacağı, büyümenin yavaş olacağı, işsizlik problemiyle karşılaşacağımız, yüksek enflasyonla yüz yüze kalacağımız bir 2019 bizi bekliyor. Bu dönemde firmaların yapması gereken ve aynı zamanda devletin çeşitli kurumlarıyla sanayiciye ve esnafa sunması gereken ihracata teşviktir. Bu ülkeye döviz girmesi gerekiyor. Döviz girişinin de sadece mal ihracatı olarak algılanmaması aynı zamanda turizm gibi hizmet ihracatıyla da önceliklendirilmesi gerekiyor. Bu amaçla bizim 2019’da sadece büyük sanayicilerin değil aynı zamanda ufak esnaf ve Kobi’nin de gözü ihracata dikeceği, ihracatla ben ne yapabilirim diye düşüneceği bir yıl olmasını diliyorum. Özellikle bugün Türkiye’ye baktığımız zaman ihracat yapan firma sayısı tim verilerine göre 18 bin adet. Ama bizim ülkemizde kurulu yaklaşık 500 bin adet şirket var. Sayıyı artırmamız gerekiyor, ihracat yapan firma sayısını yükseltmemiz ve yapılacak olan ihracatın katma değeri yüksek, yüksek teknolojili ürünlerden oluşması gerekiyor. Tabi yüksek teknolojili ürün ihraç edelim demenin adı kolay. Bunun için sağlam bir eğitim gerekiyor. Aynı zamanda know-how gerekiyor siz üretemiyorsanız know-how sahip olan kişileri istihdam etmeniz gerekiyor. Şöyle örneklendirelim; öyle bir mikroskop yaparsınız ki bu mikroskop normal mikroskoplardan on kat daha detaylı görüntüyü size gösterir, normal bir mikroskop dünya üzerinde 100 Dolara satılıyorsa sizin mikroskobunuz 200 dolara satılıyordur gibi. Bunların hepsi bilimsel temellere dayalı biraz daha işin içerisinde ki pozitif ilmi daha yüksek olan yurtdışından malı getirip geliştirip ihraç ettim gibi değil de daha böyle kendimizden, bilgimizden bir şeyler kattığımız ihracattan bahsediyorum. Yine 2019 yılının ülkede ki politika yönetimi açısından şu şekilde olmasını diliyorum, yabancı yatırımcının Türkiye’ye davet edilmesi, Türkiye’deki risklerin düşürülmesi savaş algısının ortadan kaldırılmasını, kurumların bağımsızlığının yeniden temin edilmesini temenni ediyorum. İhracat olursa en azından dengeli durabileceğimiz bir ekonomik ortam bekliyorum.

ÜLKEDE DURUM BÖYLEYKEN ŞEHİRLERİN KENDİ EKONOMİLERİNİ GELİŞTİRMEK ADINA BİR ÇALIŞMA YAPILMALI MI?

Daha önce Nobel ödülü alan ekonomistlerden, ihtisas çalışmalarından biriside bölgesel kalkınma modeliydi. Türkiye’nin buna dönmesi lazım. Çünkü her bölgenin kendisine ait bir gücü ve dinamikleri var. Kimi şehirler tarıma dayalıdır limana yakındır, kimi şehirler madenlere daha yakındır dolayısıyla madene dayalı bir sanayi vardır. Kimi şehirlerde atık toplamaya yönelik ticaret daha yaygındır. Kimi şehirlerin geçmişlerin baktığınız zaman kökeni çok eskilere dayanan ticari ambiyans yaygındır. Bunlar şuan sönmüş kül gibi. Şuan bizim büyükşehirlerde kalkınmadan ziyade göçü azaltıp herkes kendi şehrinde kaynaşıp külü tekrar alevlendirip özümüze dönmemiz gerekiyor. Kahramanmaraş’ta yapılması gereken yine ihracata dayalı bir büyüme performansının oluşturulması, marka ortaya çıkarılması, şirketlerin marka çalışmasına önem vermesi, turizmin mutlaka geliştirilmesi en önemli unsurlardan bir tanesi, trafiğe kapalı tamamen turistlerin gezebileceği konakların, eski hanların, camilerin, tarihi nostaljik dükkânların, Maraş’a ait yöresel ürünleri satıldığı pazarların, biraz daha kendini tarihi atmosferde hissedebileceği sokak ve mahallelerin inşa edilmesi. Kahramanmaraş adına kısa vadede yapılması gerekenler bunlar.

kipas-holding-yonetim-kurulu-uyesi-hikmet-gumuser.jpg

KOBİ’LERİN GELİŞMESİ VE OLMAYAN SEKTÖRLERİN OLUŞMASI ADINA ÇALIŞMALAR YAPILMALI MI?

Olmayan sektörlerin oluşturulmasında uzun bir süreç gerekiyor. Elimizde ki sektörleri kullanırsak kısa vadede daha iyi sonuçlar elde edilebilir. Kurumsallaşmayı markalaşma olarak adlandırıyorum. Aslına bakarsanız bende aynı şeyi savunuyorum. Bizim Kahramanmaraş’ta ihracatı tabana yaymamız gerekiyor. Şirketlerin 2019’da karşılaşması gereken iki önemli risk var. Bunlardan birisi iç talepte daralma, Türkiye içerisinde tüketimin düşeceği anlamına geliyor. İkincisi ise finansman imkânlarının azalmış olması. İşletmeleri çok zor bir yıl bekliyor. Dolayısıyla elinizdeki parayı mutlaka çok dengeli harcamanız lazım. Kesinlikle karanlığa para harcamamanız lazım. Karanlığa satış yapmamanız lazım. Parası garanti olan Türkiye’ye döviz getirecek aynı zamanda işletmesini canlı tutacak ihracata yönelmesi lazım. Kahramanmaraş’taki küçük esnafın, küçük sanayicilerin biraz daha bir araya gelip ortak bir yatırım yapması, ortak bir marka üzerinde çalışması veya kooperatiflerin yeniden eski işlevlerine dönmesi arzu ettiğimiz şeylerden. Kahramanmaraş’ın 2019 yılında en önemli çözümü turizmle ilgili yapacağı hamleler olarak görüyorum. Bu şehri önce yerli sonra yabancı turiste açmamız lazım.

ŞEHİR EKONOMİSİNE EN ÇOK KATKI SAĞLAYAN SEKTÖR HANGİSİDİR?

Bu şehir pamukla özdeşleşmiş. Tabi şuan pamuk ekecek araziler daraldı. Dolayısıyla tekstil sektörünü geliştiği tekstil ile ilgili know-how oluşan, tekstille ilgili artık bilgi birikimi olan bir şehir burası. Dolayısıyla tekstil popülaritesini devam ettirecek. Zaten şuan KMTSO’nın verilerine bakarsanız en çok üretim ve ihracat tekstil sektöründe gerçekleşiyor. İkincisi Mutfak eşyaları, bakır gibi ürünlerin oluşturduğu bir sektör. Üçüncüsü ise kâğıt sektörü. Kahramanmaraş’ın en önemli sektörlerinden bu sektörlerinde gelecek yıl canlanmalarını bekliyoruz.

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.