Hüseyin Yılmaz

Hüseyin Yılmaz

İTİKAF YAPAN KİŞİ BÜTÜN VAKTİNİ NAMAZA AYIRMIŞ GİBİDİR

Sözlükte “hapsetmek”, alıkoymak; bir yere yerleşmek, oraya bağlanıp kalmak” anlamlarındaki AKF kökünden türeyen itikâf, bu mânaları yanında kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını, fıkıh terimi olarak da ibadet amacıyla ve belirli bir şekilde camide kalmasını ifade eder. İtikâfa giren kimseye mu’tekif veya âkif denir.

 

İtikâfın meşruiyeti Kur’an ve Sünnet ile sabittir. “Mescidlerde itikâfta bulunduğunuz zaman kadınlara yaklaşmayın” (Bakara 2/187) mealindeki âyetle Hz. Âişe’nin, “Resûl-i Ekrem ramazanın son on gününde itikâfa girerdi. O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları itikâfa girmiştir (Buhârî, “İtikâf”, 1; Müslim, “İtikâf”, 5) şeklindeki rivayeti bunun delillerini teşkil eder. Allah’a tam bir teslimiyet içerisinde ibadet ve taatte bulunmak amacıyla zamanının belirli bir kısmını ayırması ve bu esnada meşrû bile olsa her türlü nefsânî ve şehevî arzulardan uzak durması kişinin mânen olgunlaşması için önemli vesilelerden biridir. İtikâf yalnız İslâm ümmetine has bir ibadet olmayıp vahiy geleneğine sahip hemen bütün dinlerde muhtelif şekillerde gerçekleştirilen köklü bir gelenektir; İslâmî öğreti içinde de Hz. İbrahim ve oğlu İsmail zamanından beri devam edegelen bir sünnet olarak bilinir. Nitekim, “İbrahim ve İsmail’e: Evimi onu ziyaret edenler, ibedet için orada kalanlar (âkifîn), rükû ve secde edenler için tertemiz tutun diye ahid –emir- verdik” (Bakara 2/125) mealindeki âyet bir yönüyle buna işaret etmektedir.

Mehmed Şener “İtikâf”, İslâm Ansiklopedisi, XXIII, 457-459.

 

…………………………………

İtikaflar: Vacib, müekked sünnet ve müstehab nevilerine ayrılır. Şöyle ki: Dil ile nezredilen bir itikaf vacibdir. Ramazan ayının son on gününde itikaf, kifaye yolu ile bir müekked sünnettir. Başka bir zamanda ibadet niyeti ile bir mescidde bir müddet yapılan itikaf da müstehabdır.

Bir itikafın en az müddeti, İmam Ebu Yusuf’a göre bir gündür. İmam Muhammed’e göre bir saattir. Bir saat, fıkıh alimlerine göre, zamanın belirsiz olan az veya çok bir parçası demektir. Yoksa bir günün yirmi dört saatte biri demek değildir. (İtikafın en az müddeti, Maliki’lerce tercih edilen görüşe göre bir gündüz kadar, bir gecedir. Şafiilere göre de, “Subhanallah” denilmesinden bir an kadar fazla olan pek az bir zamandır.)

İtikafın meşru olmasındaki hikmet ve yarara gelince, bu pek önemlidir. Resulü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicretinden sonra ahirete göçüşlerine kadar her Ramazanın son on gününü itikaf ile geçirirlerdi. İhlas ile olan bir itikaf, amellerin pek şereflisi sayılmaktadır. Bu sayede kalbler bir müddet olsun, dünya işlerinden uzak kalır ve Hakka yönelir, birer Beytullah olan mescidlerden birine şu şekilde devam eden bir mü’min çok kuvvetli bir kaleye sığınmış, Kerim olan mabudunun feyiz ve yardım kapısına sığınmış olur. İslam büyüklerinden ünlü Ata demiştir ki: “İtikaf yapan, ihtiyacından dolayı büyük bir zatın kapısında oturup dilediğini elde etmedikçe buradan ayrılıp gitmem, diye yalvaran bir kimseye benzer ki, Allah’ın bir mabedine sokulmuş, beni bağışlamadıkça buradan ayrılıp gitmem demektir.”

Bir mü’minin her gün azalmakta olan hayat günlerinden faydalanarak böyle kutsal bir yerde bir zaman ebedi ve ezeli yaratıcısına olanca varlığı ile yönelip saf bir kalb ve temiz bir dil ile

ibadette bulunması, manevi bir zevke dalması ne büyük bir nimettir. İtikaf yapan bir kimse, bütün vakitlerini ibadete, namaza ayırmış demektir. Çünkü fiili olarak namaz kılmadığı vakitlerde de mescid içinde namaza hazır bir haldedir. Bu bekleyiş ise, namaz hükmündedir.

Sonuç: İtikaf sayesinde insanın maneviyatı yükselir, kalbi nurlanır, simasında kulluk nişanları parlar, ilahi feyizlere kavuşur. Ne mübarek, ne güzel bir hayat anı!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.