Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“İstanbul Sözleşmesi” aile yapımıza ihânettir

İstanbul sözleşmesi Batı’ya verilmiş sosyo-kültürel bir tâviz anlaşması ve Müslüman Türk aile yapısının köküne dinamit konmasıdır… Bir kuşak sonra görülecektir ki, Türk aile yapısı Müslüman görünümlü Avrupalı aile, erkek ve kadın toplum yapısına dönüşecek…                                                                                                       

Şiddeti önleyici, korumacı aile gerçeklerimize uygun İslâm’dan neşet eden millî, yerli bir aile kanunu çıkartmak çok mu zor? Böyle bir basiretsizlik olur mu? Bu sinsi, denî ve yıkıcı sözleşme şunun bunun tarafgirliğini ciddiye almadan hemen yarın iptal edilmelidir.                                                                 

BATI’YA VERİLMİŞ BİR TÂVİZ VESİKASI…                                    

İstanbul sözleşmesi Batı’ya verilmiş bir tavizdir. Bu tâvizin neticesi “cinsiyet eşitliği adı altında ve kadının beyanıyla ailenin “özgürleştirilmesi” yâni Amerikalılaştırılması ve Hollandalılaştırılmasıdır. Bu ihânet sözleşmesinin tehlikesinin fark edilmemiş olması hasebiyle bu mevzu dair daha önce yazdığımı bir kez daha duyurmayı vazife addettim:                                                                                                                          

Avrupa Birliği’nin modern-laik sömürge statüsüne sahip ülkelere dayatmalarından biri olan ve Sevr Anlaşması’nın sözde “medenî” cephesini ifade eden bu sözleşme Müslüman Türk aile yapısını parçalama plânıdır.  Bu plânın en üst merkezi olan Birleşmiş Milletler Kadın Birimi Konseyi, Türkiye de dâhil, bütün ülkelere “aileye ilişkin hukuki düzenlemeler” konusunda tahakküm ediyor ve baskı yapıyor.                                                                                                  

Birleşmiş Milletler Kadın Birimi’nin 25 Haziran 2019’da yayınladığı “Değişen Dünyada Aile” başlıklı raporu, kadını aileden koparıp, evin dışına çıkarmayı talep ediyor. Aileyi parçalayıcı bu raporun Türk aile yapısına teklif edilmesi gaflet eseridir.                                                                      

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ AİLEYİ PARÇALAMA PLÂNIDIR                                          

BM’nin raporunda yer alan “Aile içi şiddetin şaşırtıcı derecede yaygınlaştığını gösteren istatistikler, kadınlar için en tehlikeli yerlerden birinin evleri olduğu…” ifadesi düşmanca bir ifade... Raporun esas gayesi Müslüman milletlerin güçlü aile yapısını bozmak, kadını bir takım “hak-hukuk” oyunlarıyla “evin dışına çıkarmak” ve “sığınma evleri” ni adres göstermek, basit bir uyuşmazlık da dahi erkeği evden uzaklaştırmak… Batı’nın Türk toplum yapısını bozma ideolojisinin bir parçası olan İstanbul Sözleşmesi Türkiye’ye hayır getirmeyeceği bütün maddeleri okunduğunda gayet açık.                                                                                   

“TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ” NİN YAYILMA TEHLİKESİ                                                                                                                        

Türkiye Cumhuriyet Devleti’nin 1985’de imzaladığı “Kadına Karşı Her Türlü Şiddetin Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi (CEDAW)’ın “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Kavramı” da İstanbul Sözleşmesi kadar Türk toplum yapısına aykırıdır. Birbirini tamamlayan iki tehlikeyle karşı karşıyayız. “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projesi” cinsî kimlikleri yozlaştırıcı ve aile yapısını yok edici bir projedir. Bu proje Müslüman Türkiye’de Batılılaşmanın, yâni modernleşmenin, hâsılı Tanzimat Fermanı’nın devam ettiğinin bir vesikasıdır.

Cinsiyette de eşitlik olmaz. Müslümanca yaratılış gayesine uygun bir eşitlik anlayışı dinimizde vardır. Bu şenî proje Kendi ayağına kurşun sıkmanın adıdır Mukaddesatçı muhafazakâr dindar kitle bu uygulamayı affetmez. Güya cinsler arası hak-hukuk ve eşitlik eğitimi adı altında çocuklarımızın edep ve cinsiyet algısını yozlaştıracak, uyuşturucudan daha tehlikeli bu proje Avrupa ülkelerinde de yaygınlaştırılan bir yozlaştırma projesidir.                                                                                                                    

Bu projenin tatbikinden sonra Avrupa’nın rezil ve insanlık dışı hâli ortada… Batı’da aile bitmiştir. Çocuk ve gençler, kanserden daha tehlikeli bu projenin uygulanmasıyla hâşâ huzurdan kız erkek cinsiyeti kalmamış, üçüncü bir cinsiyet tercih edenler çığ gibi büyümeye başlamıştır. Daha kötüsü, hâşâ huzurdan Lbgt gibi Lut kavmi benzeri topluluklar zuhur etmeye başladı.                                                         Meydanlarda, iktidar feminizm, Lbgt ve benzeri projelere engel olamamıştır, çığlıkları atılırsa hiç şaşmayın. 
BİZE NE AVRUPA BİRLİĞİ MEVZUATLARINDAN!                                                

Avrupa Birliği anlaşma mevzuatlarında var, diye bu mevzuatları uygulamaya sokmak Müslüman millete ihânettir. Ne demek “Toplumsal Cinsiyet Eşitliğine Duyarlı Okul?” Baldıran zehirinden daha tehlikeli mevzuat ne diyor:                                                                                                                               

“Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından desteklenen ‘Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinin Geliştirilmesi Projesi’ (ETCEP) kendisini, ‘Temel olarak, kamuoyunda toplumsal cinsiyet eşitliği kavram’ının yaygınlaştırılmasına katkı sağlamayı amaçlar. Proje faaliyetleri özelinde ise eğitim sisteminin tüm bileşenlerine toplumsal cinsiyet eşitliği bakış açısını yerleştirmeyi hedefler."                                                                                        

FEMİNİZM, LBGT VE CİNSİYETSİZ GENÇLİĞE YOL AÇILIYOR                                                                                                           

Hâşâ huzurdan “LGBTİ Bireyler”i de savunan utanç verici “İstanbul Sözleşmesi” ni bir kısım sözde İslâmcı-muhafazakâr geçinen iktidar yanlısı medyada yazan hanım yazarlar tarafından da desteklenen Feminizm hareketi bu alçakça projenin ilk versiyonudur. Feminizm “Cinsiyet eşitliği eğitimi” gibi “Avrupa Birliği mevzuat ve müktesebâtına uyum mecburiyeti” nin sonunda bu ülkeye sokulduğu bir gerçek. Bu ihânet projesi yozlaşmış Batılı kadını ideal bir model olarak gösteriyor. Erkeksi özellikler taşıyan, erkek gibi giyinen evsiz, çocuksuz bir kadın bu model. Erkeksiz, yâni evli olmayan, iş hayatına adanmış, annelik duygu ve vecibelerinden koparılmış, evin dışında istediği vakit istediğini yapan sözüm ona “özgür ve eşit kadın!”                                                              

“Cinsiyet eşitliğinin geliştirilmesi” projesi Hiroşima’ya atılan atom bombasından fazla zarar verir Türkiye’nin çocuklarına ve ailelerine. Müslüman Türk çocuklarını Avrupa’nın zihni ve nesebi bozuk, ana baba, edeb hayâ bilmeyen gençlerine dönüştürecek bir uygulama bu… İpin ucu kaçtı mı tutması zor olan toplum ve aile faciasına dönüşeceği kesin. Bir kuşak sonra modern-kapitalist hayatın telkinleriyle yozlaşmış kadın ve erkek tipi çoğalacaktır. Erkeğe benzeyen kadınlar ve genç kızlar, kadına benzeyen erkek ve gençler Müslüman Türkiye’nin sokaklarını, okullarını, üniversitelerini doldurursa (doldurmaya başladı) nasıl baş edilecek? ([email protected])

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.