“Turnalar Ali’mi görmediniz mi?”                                                                    

Ahmet Doğan İlbey

Turna kuşu tasavvuf şiirinde haberci, fedakâr ve iyiliğe karşılık veren mânasına gelir. 

 

“Yeşil başlı turnam şimdi buradan uçtu gitti”, “Turnalar sevdiğim ol”, “Allı turnam bizim ele varırsan / Şeker söyle, kaymak söyle, bal söyle” gibi birçok tekke şiirinden olma türkümüzde sıkça kullanılan bir motif olarak turna, gurbet ve sıla arasında gönüllere bâzan müjde, kimiz zaman hüzünlü haberler getirip götüren sadakatli, zarif yürekli, akıllı, her hareketi doğru, mübarek bir kuştur.

 

Bu sebeple ki uçuşları dervişler gibi bir istikâmet ve nizam içinde olur. İnsanların yeryüzünde yaptıkları fena hareketlerden üzüntü duyarak, zaman zaman yollarını şaşırırlar.

 

Anadolu’da bâzı beldelerinde inanılan bir anlayışa göre yere bıçakla bir dâire çizildiğinde ve üç İhlâs, bir Fâtiha okununca yolları açılır ve yeniden “katar bağlarlarmış.” Bir rivayete göre eşi öldürülen turna yere iner, eşinin ölüsünün başından ayrılmaz ve vurulana kadar beklermiş. Sadakat ve aşkın hakikisi böyle olur.

 

“ALİ’NİN ÂVAZI TURNA DERLER BİR KUŞTADIR”

 

Âlevî-Bektaşî kültüründe önemli bir sembol olan Turna kuşu Hz. Ali Efendimiz’le aynileştirilir ve sesinin güzelliğini, yardıma koşması gibi faziletlerini ondan aldığına inanılır. Pîr Sultan Abdal’ın mısraları böyle söylüyor: “Hazreti Şah’ın âvazı / Turna derler bir kuştadır / Âsası Nil deryasında / Hırkası bir derviştedir.”

   

Bu özelliğindendir ki  “Turna Semâhı”nın ilham kaynağıdır. Erbabının ifadesiyle, “Turna, Anadolu insanının, âşıkların, ozanların dert ortağı, gönül nağmesidir.  Sual ona sorulur, haber ondan alınır. Semah dönülürken yapılan figürler turnaların gökyüzündeki devranına benzetilir.” 

 

“YEMEN ELLERİNDEN BERİ GELİRİM…”          

 

Tasavvuftaki dostluk şiarını bilmeyenler, aklını ve yüreğini modernizmin dişlilerine kaptıranlar bu mısraları okuyunca kendilerinden geçemezler. Gönlünü tasavvufun aynasına tutanlar, kalbini ehl-i dilin dostluğuyla cilalayanlar, “Yemen ellerinden beri gelirim / turnalar Ali’mi görmediniz mi?” mısraları karısında vecde geçer ve cezbeye kapılırlar.

 

Yürek dilinizle birkaç kez  “Turnalar Ali’mi görmediniz mi?” diye nâra atın bakalım, gönlünüzde neler olacak? Sonra da kalbinizi kavî tutarak yüreğiniz koparcasına “Turnalar Ali’mi görmediniz mi?” diye bir de turnaya bir seslenin bakalım size ne söyleyecek? Yürek rabıtanızla ne göreceksiniz? Turna mı Ali, Ali mi turna olarak görünecek?

 

Hiç fark etmez. İkisi de dosttur; ikisi de birdir. Resûller Resûlü Efendimiz istikametinde Müslümanca gönlünüz “çağdaşlıkla” kirlenmemişse bütün vecdinizle şu mısraları kalbinize çekin: 

 

“Yemen ellerinden beri gelirim / Turnalar Ali’mi görmediniz mi / Hava üzerinde sema ederken / Turnalar Ali’mi görmediniz mi / Şah’ım Hayber Kalesi’ni yıkarken / (…) Muhammed Mustafa Hacca çıkarken / Turnalar Ali’mi görmediniz mi.”

 

Mersiye ve firakiyelerde turna mazmunu Hz. Ali Efendimiz’le birlikte kullanılır, mânevî sevgi ve yüceltmenin en cezbeli ve âhenklisi mısralara dökülür. Bunu şöyle de anlayabiliriz:

 

Gönüllere taht kurmuş âlim ve fâzıl bir gönül dostun gurbeti iç evinize düşüp yakıp kavurursa vecd hâlinde dilinize gelen kelimeler neler olabilir? Nasıl bir nâra ile dostunuzu ararsınız?

 

Kaç derecelik ateş içinde bir sevgiyle onu gökte uçan ve yerden gezen her yaratılmışa sorarsınız? Sonra da yüreğiniz dost sevdasından titreye titreye en cezbeli türküleri söylemez misiniz? Bu dost Hz. Ali Efendimiz veya bu ahlâk ve güzel ismi taşıyan bir kâmil dosttur, bir yârandır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.