Tokluk âfettir, Müslüman az yemeli

Ahmet Doğan İlbey

Kim az yemekle yetinir, yedikten sonra yemek hissi bütün azalarından kaybolur, lafını etmek aklına düşmezse, o kişi fikir ve gönül cihetinden tâlimlidir.

 

Az yemek, Müslümanın şiarıdır. Müslüman, dünya kadar malı olsa da, envaı çeşit nimetlere sahip bulunsa da az yemeli, arada bir aç durmalı.

 

Açlığımız oruç niyetiyle olmasa da isteyerek ihlâsla arada bir aç durmalı ve daima az yemeli. Oruç niyetiyle aç kalmanın fazileti başkadır elbette.

 

Allah, çok yiyip içeni sevmez; az yiyip, bedeni hafif olan mümini sever.                                                                                                                                                            Az yemek ve bazen aç durmak nefs-i emmare ile mücadeledir, kalbe şifadır. Az yiyenin gönlü yumuşak ve merhametli, dilinde ve simasında ulvî hüzün olur ki bu saf Müslümanın sûret ve sîretidir.

 

Takva, cezbe, huşu ve merhamet; Efendimiz aleyhisselâtüvesselâm’dan tevarüs etmemiz gereken bu vasıflar ancak az yemek ve ara sıra aç durmakla kazanılır.

                                                                                                                                       

Efendimiz aleyhisselâtüvesselâm’ın bu husustaki buyruklarını Müslümanların çoğunun tutmadığı bir zamanda yaşıyoruz.

 

“Az yiyerek maddî ve mânevî hastalıklarınızı tedavi ediniz, sıhhat bulunuz, az yiyenin idraki ve tefekkürü artar, içi nurla dolar” buyururken, çok yemeye alışmış obur Müslümanlar ne kadar da yavan ve iğreti duruyorlar.

 

“Cennetin kapısını aç iken çalın; az yemek marifetin kapısı, marifet de cennetin yoludur” sözüne uyan Müslümanlara hasretiz bugün.                                                                                                                                                        

 

Allah dostlarının sözüdür: Az yemek ve aç durmak her derde devadır. Açlık, kalbi inceltir, arzuları kırar. Açlık, günah işleme düşüncesinin panzehridir, kötülük etmeye mâni olur. Az yemekle kalbinizi ihya edin. Acıkmadan yememeli, doymadan kalkmalı. İlim ve amel az yemekte… Eğer niyeti hâlis ise, az yiyenin kalb gözü kapanmaz. 

 

Elbette dinimizin emrettiği kadar yemek lâzımdır. Şiddetli riyazet yapmak her kulun vazifesi de harcı da değildir. Fakat az yiyen, sık sık aç durmayı meşrep hâline getiren Müslüman olmak gerek.

 

Çünkü çâre bu meziyette olanlardadır. Memleket ve millet sancısı en çok bu tip Müslümanlarda daha çok tezahür eder. Böylelerinin yüreği daha merhametli ve cesurdur. İç gözleri daima açık olur, her hâdiseyi İslâmî bakışla görür ki, bugün en çok bu bakışa ihtiyaç var.

 

MİDENİN ESİRİ OLANLAR!                                                                                        

 

Her ne fesat koparsa, mideden kopar, diyor ecdadımız. Nefs, aç olmayınca benlik dâvasını bırakmaz. Bundandır ki çok yemek, kâfir hasletidir. Bütün günahların başı mideye teslim olmaktır. Kontrol edilemeyen, sınırı aşan arzunun müsebbibi mideye düşkünlük değil midir?

 

İslâm cemiyetlerine yön veren nice sultanlar ve beyler vazifesiyle, nice ümera ve üdeba ilmiyle hâkimiyet ve meşruiyetin sözcüsü iken, midelerinin esiri oldukları içindir ki kemâlâtını kaybetmedi mi?

 

Kim ki hep yemek lafı eder, o nefsinin esiridir. Kim ki dost meclislerinde yemek çeşitlerinden bahis açar, o kişinin tefekkür ve gönle dair cehdinde azalma vardır. Çok yiyenin zekası ve zihni dumura uğrar, şefkat ve merhameti azalır. Mideye, yâni yemek muhabbetine esir olmak, fikir ve şuurun azalması demektir.

 

Hz. Mevlânâ’nın, Mesnevi’sinde (clt.1, 265.) söylediklerini kaale alan Müslüman sayısı nadirattandır. “Sen bedenini yağlı ballı yemeklerle besledikçe, asıl varlığın olan, seni diri tutan ruhunu asla güçlü bulamazsın. Ekmek isteme, ruhunu besleyecek gıda iste” diyor.                                   

 

“Her lokma ki lezzetiyle buldum zevki / Ol lokmayı keşke bulsa düşman halkı” diyerek, aşırı lokmacılığı ve lezzet tutkunluğunu düşmanın huyu olarak gören İbrahim Hakkı Hazretlerinin nasihatını kaç Müslüman tutuyor?

 

TOKLUK KALP ÂFETLERİNDENDİR

 

Sürekli tok olan vesveseli ve kalbi cilasız olur. Ne kadar iman ve amelinden emin biri olsa da ârif yanı, derûnî hassaları yeteri kadar davranışına ve ameline yansımaz. Bundandır ki tokluk kalp âfetlerindendir ve ahmaklığa yol açar.

 

Şeytan, âdemoğullarını azdırabilmek için, karınlarının tok olduğu zamanı kollarmış. Çok yiyen ne kadar ibadet etse de huşûsu, cezbesi olmaz. Mezarlığı ve yoksulu ziyaret ederken, câmide ve dost meclislerinde iken tıka basa tok olmak çok fena bir huydur.

 

Çok yiyerek kalbini ve tefekkürünü öldüren, yemek şehvetine kapılan Müslümanlar ne kadar da çoğaldı zamanımızda. Yemek şehvetine kapılan Müslümanlarla ümmet ve millet dâvasını halletmemiz zor görünüyor.

 

Karnı daima tok olan, yemeğe zaafı olan Müslüman tipinden çektiğimiz bellidir. Sancısız, fikirsiz, hassasiyeti az, bol yiyip içmeye, konformist bir hayata alışmış Müslümandan zarar gelmez, fakat hayır da gelmez. Sürekli tok gezenlerden olmayın.

 

BU ÜLKE, AÇ DURMAYI BİLEN MÜSLÜMANLARIN SAYISI ÇOĞALIRSA KURTULUR

 

Az yemek ve riyazet, yalnızca dervîşân, ehl-i tarîk ve ehl-i irfan için sanılıyor. Cumhurun reisinden genelkurmay başkanına, başbakandan mülkî amirlere, siyasîlerden mahkeme hâkimlerine, muallimlerden doktorlara, memurlardan ticaret sınıfına kadar her mes’ul kişi bu ölçüye riayet ettiğinde neler olur bu ülkede neler… Merhamet ve yüreğin hâkim olduğu bir toplum meydana gelir.

 

Mükellef sofra tutkunlarıyla bu dâva yürümez.  Mes’ul bir Müslümanda sofra iptilası görürseniz, merhamet toplumu dâvasına ihanet etiğini söyleyiniz.

 

“Amellerin efendisi açlıktır” buyuran Efendimiz aleyhisselâtüvesselâm’ın kudsî sözüne sadakat gösteren, ara sıra aç durmayı tefekkürle terkip eden mes’ul ve makam sahibi Müslümanların sayısı çoğalırsa bilin ki o gün bu millet ve ümmet dirlik ve felaha erer.

----------------------

 

KELİMELERİ NARİN BİR ŞAİR: YASİN MORTAŞ

 

 

Ümraniye Belediyesi tarafından düzenlenen“100. Yılında Çanakkale Zaferi” konulu şiir yarışmasında “Aşk Atlası” adlı şiiriyle dereceye giren şair Yasin Mortaş’ın şiir dili, kelimeleri hakikaten narin gönül alıcıdır. Bütün şiirlerindeki dili yâni kelimeleri hep bu yöndedir. Öyle ki, Çanakkale destanını ve kahramanlarını anlatırken çok kimsenin kullanmadığı bir mâna dili ile Çanakkale’nin derûnî cephesini göstermiş…  Uzun fakat boş konuşmayan bu şiirin bazı bölümlerini tadımlık olarak şiir dostlarıyla paylaşmak istiyorum:

 

“AŞK  ATLASI

 

Âdem od içinde / Havva ağıtlar kaynatır / yüreğinde /

a.

Şu Çanakkale’de / su mu yakar / ateş mi soğutur / hayır hayır / kavrulmuş dağların önünde / yüreğine çelik verilmiş / Habiller uyur / -Hu kuşları uyur mu / uyumaz- Ve şerefelerde kuş şakımaları: hu hu /  Kalbin kubbesindeki aşk / ezanlarca ve ince hilal gibi durur / Çanakkale’de saat / kor ve meşaledir / şem ve perva-nedir / üfledikçe kızarır zaman / şu kabiller / kül hanedir / Aşk buhurdanında / vatan tütsüsü can imiş / şehitler ölür mü /  ölmez imiş / Aynalar kırık / yarısı acı / yarısı neşe / ay ışığında baktıkça Elif / sürmeleri kor olur / gözlerinde / Ve söylenir Elif: Allah’ım ışık tut / yüreği çerağ  Mehmet’ime /  evimin kandiline / kurşun bakışlı yiğidime /

Ve Toprak Uyanır / Maverasını Aynasında Gören Güneşlerin Ruhuyla

b.

Döner rüzgâr / mevlevidir zaman döner / mermi kavis alır aşk hızından / bir Seyit yıldızıdır gülle / gecemizi güneşe çeviren taç olur / söner şeytan hırsından / Ali kınası / anaların ağıtlarıyla / yakılır zamana ve söylenir anne: kınalı kuzum, ciğerim / kurbanlığım / kurban ettiğim / Seddülbahir’deki yitiğim / kanım-etim / ah hasretim… /

 

Ve Ağaçlar Süslenir / Çatlar Nar Vatanın Bayram Neşesiyle /

c.

Çanakkale’de / Peygamber ışığından bir azık / Meleklerden bir bakış / Cebrail’den gez,göz arpacık / Mehmet şehit sofrasında-Bismillah- / vatan bir ekmek arası aşk-Ya Allah- / Mehmet’in içindeki Elif / Anadolu kokan aşk / ve uzun belikli bir gazi / Uzlet/ yüreğine güm güm vursa da / vatan için nedir ki sevda hasreti / gökte kartal, yerde aslan cesareti / kurşunlar delse de yüreğini / yine de söylenir Mehmet: Elifim uzun boylum / hasretin yaktı şuramı / kavlattım kurşun yaramı /

Ve Vatan Irmakları Övünür Yağmur Busesiyle /

d.

Mümbit topraklarda / şeytanca bir itilaf / hunharca ve boğazımıza kadar / sinsice bir itilaf / haçlıların buyruğu altında / ve uyuşmuş tanrılarıyla / cebimize sığmayan bir itilaf / ama bunlar işlemez / çelik verilmiş / Mehmetlerin- Eliflerin ruh atlasına / Ve yine Conkbayırı’na doğru / seslenir Elif: Mehmet… Mehmet / Bu can sana emanet / Ve yalnızlık sonrası büyüyen aşkla / saklamış çocuklarını kanat altına / Mehmet hep yara kalmış kalbinde / süngü gibi saplı ve kanayarak / ve söylenmiş gündüz gece: Mehmet’im Alkanlar içinde kalmasın Rabbim / şuramda yanmasın /

(…)

Şiirseverlerin, bu şiirin tamamını okumalarını dilerim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.