Tekbir, salavat ve mehterle Çanakkale şehitlerini yâdeden üniversite…

Ahmet Doğan İlbey

Tekbir, salavat ve mehterle Çanakkale şehitlerini yâdeden üniversite…

 

Darbeler Cumhuriyetinin vesayetinde milletin sözcülüğünü yapamayan üniversitelerin zavallı hallerini hatırlayın ve sonra bir üniversitenin mehteran eşliğinde Çanakkale şehitlerini yâd edip, ellerinizi duaya kaldırdığını düşünün.

Bir inkılâptı bu. Kemalist Cumhuriyetin lâ-dinî inkılâplarından değildir elbet…

Millet değerlerine dönüş inkılâbına doğru atılmış bir adımdı bu…

 

Türkiye’de bir üniversitede ilk kez Müslüman Türk’ün, Müslüman Türkiye’nin ve İslâmca yol tutan topluluk mânasına gelen millet zihniyetine uygun Çanakkale programı yapılıyordu. 

 

Devlet-i Âliye ruhunun, Âl-i Osman Türklüğünün hüviyetinin nağmesi yükseliyordu meydanda. Gülbang çeken mehteran takımının üniversitenin meydanında saf saf dizilip asaletli duruşu bir inkılâbın ayak sesleriydi. “Bir Hilâl Uğruna” serlevhalı afişi okuyunca anladım programın resmî devlet ideolojisinden uzak ve Müslümanca olduğunu…

 

Bir üniversitenin millet değerlerini temsil etmek için attığı bir adımla yüreklerin kıpırdadığını, gerçek mânasıyla sevincin fikirleşip semalara yükseldiğini görmek ne güzel…

 

Bu kutlu program Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde icra ediliyordu. Kültür ve Medeniyet Topluluğu’nun tertip ettiği “Çanakkale Şehitlerini Anma ve Çanakkale Zaferi’nin 100. Yıldönümü” programıyla ilk kez yüreğimiz işte bu duygu ve düşüncelerle kabardı.

 

Programın yapımcıları arasında bulunan ve Allah vergisi hitabıyla sunuculuğunu yapan üniversitede görev yapan uzman Mehmet Yaşar telefonla arıyordu: “…ağabey yetiş, üniversitenin sokaklarında mehteran takımı dolaşıyor…” Cezbeye kapılmıştım… “Yoldayım, geliyorum…” 

 

Yetişmeliydim. Bir üniversitede ilk kez icra edilen ecdadımın nağmeleri olan mehter musikisi gözlerimle görmeli ve dinlemeliydim. Doksan yıldır Türk üniversitelerine sokulmayan mehteran eşliğinde üniversitenin caddelerinde Çanakkale’de yedi düvelin kâfirine karşı duran ecdâdımın ruhaniyeti üzere yürümeliydim… 

 

Yollar bitmiyordu… Şehrin, üniversiteye giden kestirme yol kavşağına geldim, fakat kavşak o gün tamirat sebebiyle kapatılmış… Nasibim mi yok dedim. Sırası mıydı kavşağın bugün kapatılması… Gecikmemem için gönüş yolu bulmaya çalıştım… Hâsılı, fikirli bir öfke ile dahil oldum üniversite meydanına…

 

Ecdâdımın gülbangları nağmeleniyordu mehteranın hançeresinden…

Üniversitenin semaları “Allah ü Allah…” avazlarıyla çınladıkça yarın ki Türkiye, yâni milletin hâkim olduğu Türkiye gönlüme düşüyordu. Öfkem geçmişti, baş ve kalp ağrılarım gitmiş, şifa gelmişti.

 

Türkiye’de bir üniversite rektörü, yâni KSÜ Rektörü Prof. Dr. Durmuş Deveci, mehteran takımını Çanakkale Harbi’den dönen gâziler gibi kucaklayıp sonra talebelere, hocalara ve misafir dinleyicilere dönerek, “Kahramanlık bu milletin mayasında var, bu kahramanlık uzun bir süredir uyku hâlinde ve uyanması lâzım. Bu kahramanlığın uyandırılıp bilimsel, akademik çalışmalara yönlendirilmesi lâzım, bu güç bizde var, (…) Bu uyanış için biz elimizden geleni yapacağız, bu kahramanlık uyanana kadar bu mehteran buraya gelecek…” diyerek yüreğinden konuşursa, millet değerlerinin hâkim olduğu yarınki Türkiye düşüncesi gönlünüze düşmez mi?

 

Kemalist vesayet rejiminin “karton kuleleri yıkılıyordu.” İç gözümle görüyordum bunu. Millete karşı yapılmış kanlı 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerinin zulümlerini, üniversitelerde Allah demenin, İslâmca değerleri dile getirmenin yasak olduğu yılları bilenler ancak bu kutlu programın sunduğu değeri anlayabilirler.

 

Mehteranın çektiği gülbanglarla cezbe hâlindeydim. Bir ara sekerat hâlinden savh hâline geçtiğimde etrafımda KSÜ’nün en fikirli öğretim görevlisi, fikrini ve yüreğini üniversiteye taşıyan ve adı geçen üniversitede Çanakkale programları dahil nice fikirli programların teorisyeni ve başlatıcısı olan fikirli dost İsmail Göktürk’ü, bu kutlu programın hazırlayıcıları Kültür ve Medeniyet Topluluğu Heyeti’nden fikir ve gönül dostlarımın en hası olan güzel dostlar H. Ahmet Eralp’i, Ferhat Ağca’yı ve Somalili Mahmut Muhammed Şıh Ali’yi gördüm.

 

Sonra şair dost Fazlı Bayram’ı, genç şair Şeyhşamil Ejderha’yı ve Yrd. Doç. Dr. dostum Mehmet Yılmaz’ı gördüm. Sevincim dostlarla Çanakkale Harbi’nde bulunmak gibiydi...

 

Üniversite talebelerinin “Hasan abisi”, Kütüphane Müdürü şair Hasan Ejderha dostumuz yoktu bu kutlu programda. Hastalığından dolayı gelememiş. Mehmet Yaşar meydanda mehteran bölüğünün yanındaydı ve onun bedii diliyle yaptığı takdimi vecdle dinliyordum. Sonra, Şehr-i Maraş’ta mehter mûsikisini ve mehteran takımını koruyan, yaşatan Şehr-i Maraş Anadolu İmam Hatip Lisesi müdürü ve mehterbaşı Abdullah Kertmen beyi, İsmail Göktürk dostumuz vasıtasıyla tebrik ettik ve yüreğimizi âbad ettiğini söyledik…

 

Aşûre ikramından sonra salona geçildi de yeniden sekerat hâline geçtim. Çünkü, programın sunucusu Mehmet Yaşar, Mehmed Âkif’in Çanakkale Şehitlerine şiirini okuyup ardından, Kamu Yönetiminde İsmail Göktürk’ün talebesi olan ve kendisini “Anadolu’nun Somali yöresindenim” diye tanıtan Somalili Mahmut Muhammed Şıh Ali’nin Kur’an tilavet edeceğini duyurdu ki, sekerat hâlim bin miligrama çıktı… Onun Kur’an tilavetiyle maksat hâsıl olmuş, yâni Çanakkale şehitlerinin ruhu muazzez kılınmış, şad edilmişti…

 

Ah, güzel Mahmut, nur yüzlü Mahmut! Milletin ve ümmetin numunesi, has modeli… Somalili Mahmud’u görüp de utanmalıdır lâ-dinî ulusalcılar…

 

Sonra, programın konuşmacısı öğretim görevlisi ve Türkiye Yazarlar Birliği Şehr-i Maraş Şube Başkanı İsmail Göktürk, Çanakkale Harbi’ni yapan ruhu, ahlâkı, medeniyeti anlattı. Resmî ideolojinin zerresi dahi olmayan bin miligramlık fikirlerle dolu bir konuşmaydı bu… Anlamlı, bilgi veren, düşündüren ve dokunaklı bir konuşmaydı… Çanakkale Harbi gâzilerinden Oğuz Amca’nın cephe hâtıralarını ve Seyit Onbaşı’yı öylesine ruhaniyetli anlattı ki, dinleyenlerin gönlüne Çanakkale şehitlerinin ruhundan katre katre damlalar düştüğünü söyleyebilirim…

 

En çokta, Çanakkale Harbi’nin yapan ruhun Allah’ın yardımı ve Efendimiz Aleyhisselatüvesselâm’in yüzü suyu hürmetinden sâdır olduğunu ve bu ruhun ardında bir medeniyetin, yani İslâm’ın bulunduğunu söyledi. 
                                                                                                                                      Yüreğin şâd olsun, vazife gurbetinde olan fikirli dost Oflu Süleyman Kılıçbay! Okuyup mezun olduğun Sütçü İmam Üniversitesi’ndeki dostların işte böyle inkılâbın adımını atıyor, sana müjdeler olsun!                                                                                                                                               

 

İnkılâp mesabesindeki bu kutlu programda neredeydiniz ey Türklüğüyle övünenler?..  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.