Müslümanın itini bile seven adam: Muzaffer Gözükara!

Ahmet Doğan İlbey

Ey azizan!

Şair Memduh Atalay’ın vecdli kaleminden çıkan iyi yazı numunesi bir yazı okudum da kendimden geçip fikrim ve afakım genişledi, gönlüm bedii ve söylenmemiş yeni cümlelerle abâd oldu. Şair Memduh Atalay son zamanlarda halden hâle geçiyor ki, cezbeye tutulmuş kaleminden çıkan kelimeler bin miligramlık fikirli söz ve şiir olarak tecessüm ediyor. Onun bu değişikliğini hayra yoranlar çok. Bir Hocam namıyla maruf Dükkânın ârifi hocamıza sorduk da onun kanatlanışı… Dedi ki: “O şairin vazife yaptığı Mekteb-i Beyza’nın başında âlim ve fâzıl bir zat var, onu tenvir ediyor. Bundandır ki o şair halden hâle geçip, kanatlarını yüksekçe vuruyor…”

Sadede geleyim; O şair ve edibin, balâda başlığını verdiğim yazısını paylaşmadan edemedim:

-------------------------------------------

Tarihe nasıl geçmek istediğini çok merak etmişimdir. Eğer seçenek sunsaydık, " iyi hoca, ülkücü hoca, derviş, keramet ehli zat, bir hocam, efendi hoca, balıkçı, ince ironi ustası, eski ülkücü" bütün bu vasıflardan hoşlanmaz,"müslümanın itini bile seven adam" olarak anılmayı ister diye düşünüyorum.

Bu sebeple bu yazının ona vereceği tek huzur, bu başlıkla anılmak olacağını bildiğimden yazının başlığı budur: Müslüman'ın itini bile seven adam! Grup,

parti, cemaat, meşrep bağnazlığı taşımadan, daire içinde yer alan herkesi sevebilen bir ruh ve gönül genişliği, ayrılıkların fitneye, kavgaya döndüğü günümüzde bize bir işaret olmasın sakın! Elhak öyledir!

Öğretmenlik ve hocalığı ayırmanın yeri tam burası. Yirmi, otuz yıldır branşı her ne ise durmadan , değiştirmeden ,yenilenmeden hep aynı şeyi anlatmak öğretmenlikse, ülke adına, millet adına, inanç adına gece gündüz öğrenciye istikamet vermek, hiçbir şeyden haberi olmayan çocukları bu çağda milliyetçi ve ülkü sahibi kılmak er kişinin kârı olsa gerektir ve bu yazıya konu olan Muzaffer Hocam tam da hoca vasfına layık olan zattır!

Bediüzzaman'ın yaşayan talebelerinden birisi, üstadın "muallimlik ya minarenin ucunda ya da dibinde olmaktır ortası yoktur." dediğini aktarırlar. Hocamın meşrebi ne olursa olsun herkesi seven, kucaklayan ve talebeye istikamet veren cehdinde minarenin ucunda olduğunu fark etmek zor olmasa gerek.

En çetrefil meseleyi düz ve sade bir şekilde halleden, kırılma ve dağılma noktalarında safça mukavemet alanları kuran, yenilgi psikolojisinin insana galip geldiği durumlarda bir golle muzafferiyet sağlayan, karamsar tablonun hakim olduğu durumlarda ince bir nükte ile yeniden umut aşılayan, korkuyu, kaypaklığı, hileyi, peşin menfaati, 'adam utmayı' memnu ve kerih bir meyveye dönüştüren hocamın hallerine belli konu başlıkları ile bakmak daha doğru olacak.

BALIKÇILIĞI:

Balık onun nazarında bildiğimiz balık değil. Ülke ve millet meselelerinde, alemi İslam'a gelen her darbeyi ruhunda, kalbinde hisseden bir saf müslümanın, Sezai Karakoç ağabeyin dediği veçhile "Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara/Onlar tutacak bu dünyada yerimi" çerçevesinde, sır tevdi etme ameliyesi olarak tecelli etmektedir. Dünyevi olarak közlenmiş soğan, arada bir Hacı'nın kuru fasulyesi, Ali Hocamın pişirdiği kebaplar beşeriyet muktezasıdır .Yahut tespihte gafleti aradığını söyleyen zişuur dervişin, çağcıl bir yansıması olarak da anlaşılabilir hocamın balıkçılığı.

Türk okur yazar tipinin Frenk meşrepliğine bir gönderme olarak da balıkçılık gündeme gelir bazen. Kendi dildaşlarını tenzih ederek aydınlığı bir marka gibi taşıyanlara gönderme olarak "yazarlar ve balıkçılar " ayrımı yaptığı da vakidir. Tabiatın fıtri diline dönmek, şehrin kaypak ve numaracı havasından kaçmak da elbet balıkçılık serüveninin bir başka yönüdür.

İNEKÇİLİĞİ:

Hocamın Vatan, Millet, Sakarya ekseni hiç değişmez. Uykuda, balıkta, uyanıkken, okulda, evde illa da vatan, illa da millet, illa da Sakarya çabası vardır. Bu çaba yoksa hocam kendisi değildir zaten. Bu sebeple ülke anormal, kendi tabiri ile hormonlu gündemlerle boğuşurken, ecnebi meftunu aydınları adam sayıp konuştururlarken hocam da ülke gündemine kendine has, saf ve yerli bakışla katkıda bulunur. Mazisi yirmi yıla dayanan Türk inekçiliği projesi ,yine ,böyle bir gündeme gönderme olarak tecelli etti ama hocamın kerameti ,memlekette bir inek krizi baş gösterdi ve angus nam hayvanlar ülkenin bir numaralı gündemi oldu.

Hocam Türk inekçiliği fikri ile liberalizm ve kapitalizmle kafası karışık, kendince ülkeye reçete sunanlara, hormonsuz bir çıkışla ayar vermek istemişti. O günlerde saçma sapan ABD ve AB eksenli projeleri tercümeden başka bir özelliği olmayan "devletlü" takımına ve şürekasına halk çıkışıydı. Ve zaman hocamı haklı çıkardı!

YABANCI DİL TUTUMU:

Hocam, Eyropa görmüş adamdır, dünyevi mesleği de kendi tabiri ile "gavurca" hocalığıdır. Kaderin tecellisine bakın ki kimse hocamı yabancı dil hocalığı ile bilmez, anmaz. O, düşünceleri, mefkuresi, sancılarıyla ve bu değerlerin bütünüyle anılan kelimenin tam manasıyla hocadır! Eyropa görmüş biri olarak Batı'yı "Frenk" bilen, pislikten kaynaklanan hastalığa "frengi" adını veren bir kültürün ahfadıdır. Almanya seyahatinde akşam sabah muz yediği yine ona dair tevatür arasındadır. Ülkemizin yıllardır bir ülkeyi geçindirecek kadar para sarf ettiği yabancı dil kompleksi elbette hocamın dikkatinden kaçamazdı. Her yıl milyar dolarların bu uğurda sarf edildiğini gören hocama göre "gavurca" zaman zaman "bonjur" kelimesi ile gündeme gelir ve onun ince nüktesinden nasibini alır.

Kendisi Eyropa görmüş bir zat olarak hem Avrupaperestliğe hem de yabancı dil tutumuna "bonjur" la öyle bir tokat vurur ki insanın yabancı hayranlığından, saçma sapan yabancı dil kompleksinden kuduz köpekten kaçar gibi kaçması gerekir.

UYKU, İLİM BİRLEŞKESİ:

Hocamın soğandan önce mi sonra mı tam kestiremediğim sevdiği başka şeyler de var. Bunlardan biri kesin uyku diğeri ise sıcak! Uyku deyince elbette akla ilk gelen Necip Fazıl'ın "Uyku katillerin bile çeşmesi/Yorgan Allahsıza kadar sığınak/ Teselli pınarı sabır memesi/Size şerbet bana kum dolu çanak" dörtlüğüdür elbet. Ancak hem hocamı hem Necip Fazıl'ı dikkatle okuyan biri, hocamın uykusunun son iki mısra ile irtibatlı olduğunu anlar. Hocam, teselli

pınarı ve sabır memesinin bile kum dolu çanak olduğu eksende yanıyor diye düşünüyorum.

Uykuyu gündeme alması bile onun uyuduğunu, uyuyabildiğini değil tam tersi o teselli ve unutuş pınarından ne denli uzak olduğunun kanıtıdır. Ancak bu satırın yazarı İmam Ali Efendimizin Nehcü'l Belağa adlı eserini okurken "Yakin üzere olan uyku, şüphe üzere olan namazdan daha hayırlıdır." sözünü gördüğümde aklıma dostlarım ve arkadaşlarım arasında ilk hocam geldiyse hocamın uykusunda bir "yakin" kokusu olduğunu ifade etmeliyim!

MODA KAVRAMLARA BAKIŞI: FARKINDALIK

Hocamın, bazı mikroplardan daha zehirli, en ince diplomasiden daha etkili, en etkili silahtan daha öldürücü kelimeleri olduğunu bilenlerdenim: kadın hakları, laiklik, özgürlük, demokrasi... Nereye çeksen, çekilecek; geçtiği ele göre öyle ya da böyle anlam kazanacak kelimelere bilhassa alerjisi olduğu bir vakıa. Bu kavram bombardımanına, kavram kargaşasına hocamın tepkisi "farkındalık" ile sembolize edilebilir. Hocam İslamcı kesimin bu kavram zaafına "farkındalık" ile tepki koyar. Şimdilerde kişisel gelişim teranesinin yerini alan farkındalığın hocamın ironisinden nasiplendiğini belirteyim. Bu adı taşıyan eseri görür görmez ilk tepkisi "Ali bu farkındalık lafından huylanıyorum!"

Temel değerleri, adalet duygusunu, vicdanı, okunan ezanı, ağlayan yetimi es geçip de saçma sapan dünyevi şeylere gelince "farkındalık" taşıyanlar, taslayanlar hocama göre GDO'su değişmiş ürün misali tehlikeli ve özünü kaybetmiş zavallıdan başkası değildir!

ÖLÜ YATIRIMLARI:

Hocamın güzel beşeriyeti elbette kâra ayarlı olmaz, olamaz. Maraşlı olmayanlara yemek yedirmesi, siyasete girmeyecek kimselere umut bağlaması, ölü yatırımlar cümlesindendir. Ama yine de daha önce gurbeti yaşayan biri olarak, Çorum yıllarına hürmeten verdiği yemekler ile arkadaşlarında bulduğu cevher hasebiyle yaptığı yatırımlar, kendisine dönmese de ziyanda olduğunu sanmıyorum! Sivaslı biri de hocama Sivas'tan madımak getirerek ikramda bulunur yatırım ölü olmaktan çıkar bir nebzecik de olsa!

ÜLKÜCÜLÜĞÜ:

Hocama göre Türkiye'de hiçbir cemaat ve parti son tahlilde finali oynayamaz. Evet, Müslümanların itini sever, evet, diğer meşrepleri ülkücülerden daha derli toplu, daha intizamlı bulur ama mesele finale gelince hocam -ülkücülerin tüm arızalarına rağmen- finali ancak ülkücülerin oynayacağını bu sebeple de

ocakların boş bırakılmaması konusunda değişmez, değiştirilemez bir asabiye taşır. Hocamın ülkücülere karşı hassasiyeti bu final öngörüsü ile alakalıdır! Ülkücüleri daha hesapsız, daha hasbi ve siyaseti ranta çevirme kabiliyeti bakımından diğerlerinden daha temiz bulan anlayışı şimdiye kadar değişmemiştir, şimdiden sonra da değiştirilemez.

Hocam için ülkücülük de budur: Millet namına, namsız, şöhretsiz ölebilmek! Hocam bu finalde sizin tezgahınızdan geçen, feyzinizden bereketlenen ama şimdilerde ülkücülere, ocaklara mesafeli gardaşlarım da oynayacak mı? İsmail, Hacı, Doktor, Ejderha, Fazlı, Ferhat ikinci yarıda mı girecek sahaya yoksa ta başından mı oyunda olacaklar?

"Muzaffer olur Gözükara ordular!"

"Hocam bonjur!"

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.