Millet demeden söze başlamayın

Ahmet Doğan İlbey

Millet, mübarek bir kelimedir. Millet demeden söze başlamayın. Her sohbetinizde, tebliğinizde, yazınızda, şiirinizde mutlaka millet kelimesini zikredin.

Câmide, bayramlaşmalarda, çarşıda ve cemiyet içinde muhakkak ki birkaç kez “biz bir milletiz” deyin, birbirinize millet olduğunuzu hatırlatın. Millet kimliğine soğuk duranı, kavga edeni, küskünleri, gruptan ayrılanları “biz bir milletiz” diyerek gönlünü yapın. Çünkü millet din, yâni şeriat üzere gidilen yol demektir.

MİLLET KAVRAMI TAHRİF EDİLMİŞTİR

Türkiye’de, bir asırdır İslâmî kavramlar tahrif edilerek milletle İslâm arasındaki köprüler yıkılmaya çalışıldı. Millet hüviyetimizin dilimizden, mekteplerimizden, siyasetimizden ve kamudan çekip yasaklandığı yıllar geride kaldı fakat bugünde târif ve anlayış kıtlığı ciddi bir mesele hâlindedir.

Cumhuriyet’le başlayan tahrifler ve yanlış târifler neticesinde üç kuşağın idrakinin kirlediğini milleti târif edemeyen milliyetçi-muhafazakâr çoğunluktan anlıyoruz. Batılı ve seküler milliyetçi anlayışın tesirinde kalan bu çoğunluğa göre millet “Dil, tarih, ülkü birliği, örf-âdet, vatan ve din gibi unsurlardan” meydana gelmektedir.

Din, milleti meydana getiren unsurlardan herhangi biridir ve asıl zemin değil.

Öyle ki tarih, ülkü birliği ve vatan gibi kavramlar dinden ayrı bir kavram durumundadır. Erbabı bilir ki bu târif Batılı zihniyet şablonuna uygun bir târif. Dinin fonksiyonu sadece kültüreldir.

Ali Yurtgezen hocanın “Milleti Nasıl Bilirsiniz?” yazısı millet anlayışındaki ihtilafları ortadan kaldıracak, târif karışıklıklarını sarâhate kavuşturacak muhtevaya sahip. Yazıdan hülâsa ettiğimiz tesbitler kanayan millet yaramıza çâre olacak tesbitlerdir.

Ona göre hayli zamandır ‘millet’ kavramını yanlış anlıyoruz. Böyle olunca da gönül gönüle, omuz omuza vermesi gereken Müslümanlar birbirinden ayrışıyor, ırk ve köken davası güdüp kardeşini yabancı görüyor. Millet, Kur’an-ı Kerim’de ‘din’ ve ‘şeriat’la eş anlamlı bir kavramdır. İnsanları bir araya getirip, inanç, duygu, düşünce, davranış bakımından birbirine benzeten ‘yol’un, üzerinde ittifak edilen iman ve amel ‘esaslar’ının adıdır millet. ‘Millet’ dediğimizde ‘ehl-i millet’i, aralarında din birliği olan bir topluluğu kastediyorsak mesele yok. Din dışındaki başka faktörlerin birbirine benzettiği topluluklara İslâm’da ‘millet’ denmez; bunlar belki aşiret, kabile, kavim diye adlandırılabilir. Osmanlı’da ‘millet sistemi aynı sebeple din esaslıdır. Kur’anî anlamda ‘millet topluluk ismi olarak kullandığında ‘ümmet’le örtüşür. Ümmet doğrudan doğruya bir topluluk ismi iken, millet, o topluluğu meydana getiren yol ve yürüyüşün ismidir. Ümmetler tek tek peygamberlere nispet edilirken, millet, Hz. İbrahim a.s.’ın şahsında bütün peygamberlere, bütün ilahî dinlerin müşterek esaslarına nispet edilir. Bugünün pratiğinde Müslüman, Hz. Muhammed s.a.v.’in ümmetinden, Hz. İbrahim a.s.’ın milletindendir. Bunu söylerken aynı aidiyeti ifade etmiş oluruz. Dolayısıyla Müslüman için ümmet ve millet, birinin varlığı diğerini kabul etmeyen iki karşıt seçenek değildir. Millet olmadan ümmet olmaz. İthal kavramlarla düşününce, bu tür anlam kaymaları küfre dâvetiye çıkaran bir zihniyet kaymasına sebep oluyor. Millet tasavvurumuzu vahiy yerine Batı sosyolojisinin beşerî ölçülerine, modern câhiliyyenin zanlarına göre inşa etmekle, Âl-i İmran suresinin 100. âyetinde işaret buyurulan tehlikenin tam da kucağına düşüyoruz. Yani ‘kendilerine kitap verilen (Yahudi veya Hristiyanlardan) bir gruba uymuş’ oluyoruz ki akibeti ‘imandan sonra dönüp küfre saplanmak’tır. Millet tasavvurumuzu tahrif etmekle ‘kavmimizi sevmenin ölçüsü’nü de kaybediyoruz. Elbette insan ailesini, aşiretini, kavmini sever. Sevmelidir de... Fakat bu sevgi Kur’anî anlamda millet tasavvurundan yoksunsa, başkalarının aidiyetlerine saygı göstermeyecek, kendi mensubiyetinin itibar ve çıkarı adına diğerlerine zulmetmekten çekinmeyecektir. Rasul-i Ekrem s.a.v.’in meşru gördüğü kavim sevgisi, meşruiyetini millet şuurundan alır. Önce ehl-i millet olunur, sonra bu çerçeve içinde kavim de sevilir, kabile de... Belirleyici ölçü kavim mensubiyeti değil, millet mensubiyetidir. Millet şuuru yoksa kavim sevgisi kolayca câhiliyye asabiyesine dönüşür. Batı toplumlarının kendilerine

özgü şartlarından devşirilen sosyolojik tespitler neden bizim milletimizi de bağlasın? Toplumbilimin toplumundan bize ne? Teklifimiz, Medine’ye dönmek, cahiliyye ilkelliğinden medeniyete, kabileden millete dönmektir.

Bu tesbitler bize, düşmana ve tefrikaya karşı aslî mânasınca millet olmamız, millet hüviyetini yeniden kuşanmamız gerektiğini söylüyor.

Ah, millet! Seni çok özledik. Mehmet Âkif’in dediği gibi “Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz / Gelmişiz dünyaya millet, milliyet nedir öğretmişiz.”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.