Belediye Meclisi’nin 08.03.2000 tarih ve 2/11 nolu kararı ile verilmiştir. Mahallenin batısında Sakarya Mahallesi ile sınır çizgisini oluşturur.
Caddeye ismi verilen Hilmi Efendi büyük mutasavvıflardandır. Doğum yeri Malatya’nın Darende İlçesinin Yenice Köyü’dür. Babasının ismi Hacı Yusuf Ağa Annesinin ismi Amine Hanım’dır. İlk tahsilini Darende’de yaptıktan sonra Sultan Abdulaziz zamanında İstanbul’a gidip Fatih Medresesi’ne devam eder. Kısa sürede emsalleri arasında temayüz edip devrin alimlerinden Sadık Efendinin ve Gümüşhaneli Ziyaeddin Efendi gibi hocaların dikkatini çekti, himayelerini gördü. Gümüşhaneli merhumdan inabe alıp tarikatına girdi. Bir Şaban-ı Şerif’te erbain (40 gün itikaf) çıkarıp hilafet-i tamme ile şereflendi.
Hocalarının işareti ile memleketi Darende’ye döndü. Yakın vilayet Sivas’a gidiş gelişlerinde Sivas’ta Kaim Nakşibendi Şeyhi Nalçacızade Hacı Ahmet Efendi ile tanıştı. Bu zaattan da teberrük icazeti aldı. Darende’de yaptığı vaaz ve nasihatlerin dinlenmediğini, cahiliye adetlerinin arttığını görünce Darende’den ayrılmak için istihare etti. İstiharesinden Maraş veya Antep’e yerleşmesi uygun çıktı. Bu durumu Nalçacızade ile istişare etti. Babası ve ailesi beraber 1858’de Maraş’a geldi. İlk banisi Dulkadirzade Ali Bey olan ve depremde kubbesi çöküp harabe hale gelen caminin meşrutasına yerleşti. Bir yandan da caminin tamiratına çalıştı. Tamirat esnasında para ile tuttuğu amelelerin parasını selamlıkta bulunan postunun altından çıkarıp muntazam ödedi.
Bir gün odasında bulunmadığı bir sırada postun altındaki bitmeyen paraları merak eden bir amele postu kaldırmış kendisine bakıyor. Durumu fark eden Muhammed Hilmi Efendi; “evlat elini bilmediğin yere sokma ya yılan çıkar ya akrep” diye ameleyi uyarır. Bu söz daha sonraları Maraş’ta derbi mesel olmuştur. Mehmet Hilmi Efendi burada bir süre kalır. Maraş’ın iklimine alışamaz Antep’e göç eder. Orada 10 sene kalır. Sonra yeniden Maraş’a döner. Caminin çatı tamiri esnasında çatıdan düşüp yürüyemez hale gelir. Meşrutadan dışarı çıkamadığı için camideki imamet görevini oğlu Muhammed Nedim Efendi’ye bırakır. Ömrünün son yıllarını zikir ve ibadet ile geçirir 1916’da vefat eder.
Şairdir. “Mizanuşşeria ve Bürhanuttarika” adlı eseri ile tasavvufa karşı olanlara cevap verir. (Eser Yaşar Alparslan tarafından günümüz Türkçesi’ne aktarılmış ve Ukde Kitaplığı içerisinde neşredilmiştir.)