Batı’nın oğullarına meyletmeyin

Ahmet Doğan İlbey

Batı’nın oğullarının hikâyesi, milletinin kimlik ve medeniyetini redd-i miras eden oğulların hikâyesidir.                                                                                                      Türkiye’de Müslüman kimliğinden utananlara, Osmanlı-Türk İslâm medeniyetini hâkir görenlere, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar Batı “uygarlığından” gözleri kamaşanlara, Batı’nın toplum düzenine, edebiyat ve düşüncesine hayran olanlara, modernizmin, materyalizmin, pozitivizmin yayılmasına yataklık edenlere, İslâm’ın kamu ve devlet idaresindeki varlığının gereksiz olduğunu söyleyenlere Batı’nın oğulları denir. 

Batı’nın oğullarından olmanın tarihi 1832'de "Tercüme Odası" dır. Batı’nın ilk oğulları inançlarını, ihânet merkezine dönüşen bu “oda” da kaybetmeye başladılar. İslâm hüviyetlerini küçük görmeyi, Batı’nın oğlu olmayı ilk burada telaffuz ederler. Batı’nın oğullarının alâmet-i fârikası, konuşmalarına daima azılı Batıcılardan Kılıçzâde Hakkı’nın aşağılık sözüyle başlamalarıdır:

“Bağıra bağıra halka anlatacağız ki, değil Asya’ya çekilmek, kutuplara firar etsek, Avrupalılar gibi düşünmedikten, Avrupalılar gibi çalışmadıktan sonra orada dahi yakamızı bırakmazlar, mevcudiyet-i mukaddese-i diniye ve milliyemizi muhafaza ettirmezler. Bugün Avrupa’dan tardettiler, yarın dünya yüzünden kaldıracaklardır.” (Türk İnkılâbına Bakışlar, Peyami Safa) 

BATI’NIN OĞULLARININ İLK ZAFERİ TANZİMAT…

Batı’nın oğullarının merkezleri Paris ve Londra’dır. Mustafa Fâzıl Paşa’nın bir Fransız gazetesine yazdığı mektupta, Jön Türk mânasına gelen “Jeunes Turcs” tâbirini kullanmasıyla ve bu tâbirin daha sonra Nâmık Kemâl ve Ali Suavi tarafından benimsenmesiyle Batı’nın oğulları kimliği tescil edilmiş olur. Yeni aidiyet matbuata taşınır ve Batı’nın oğullarının sözcülüğü aleniyete dökülür.                                                                                                                                                                                                                                                           

Batı’nın oğullarının ilk zaferi İngilizlerin isteğiyle yapılan Tanzimat Fermanı’nın ilânıdır.  İkinci zaferi Âli Paşa’nın Fransız elçisiyle oturup hazırladığı Islahat Fermanı’dır. Üçüncü zaferi İttihat ve Terakki eliyle Abdülhamid Han’ın Hâl edilmesi ve İkinci Meşrutiyet’tir. Dördüncüsü Cumhuriyet’tir. Beşincisi ise 1946’dan bu yana Amerika’nın güdümüne girilmiş olmasıdır.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

BATI’NIN İLK OĞLU REŞİT PAŞA

Mustafa Reşit Paşa’yla başlar Batı’nın oğullarından olmak. Medeniyetini yetersiz bulanların, Avrupa’nın zihniyetine ve fikrîyatına iltica edenlerin ilk temsilcisidir. Batı’nın ilk oğlu Reşit Paşa’nın pozitivist felsefeci Auguste Comte ile bağlantısı vardır. Comte, 1853’de Reşit Paşa’ya “Pozitivist dinin kutsal formülü” başlıklı bir mektup gönderir. “Beyefendi” diye başlar mektubuna:

“Saygıdeğer istifanızın boş zamanları, yeterince ilgi ile evvelâ doktrinimin genel özetini size sunacak olan ‘Pozitivizm İlmihâl’ini, sonra da onu kesinlikle düzenleyen ‘Pozitif Sistemini’ kabul ve tasdik edeceğinizi ümit etmeme izin veriyor. (…)  Asırlardan beri, Doğu ve Batı, eşit iştiyakta, şu ana kadar elde etmeye asla muktedir olamadığı evrensel dini arıyor. (…) Bu büyük gayeye Allah’ın yerine insanlığı geçirerek, daha iyi ulaşılacağını yakından göreceklerdir.” (Auguste Comte’un M. Reşit Paşa’ya Mektubu ve Tercümesi, Düşünen Siyaset dergisi, sayı:19, Temmuz 2004)

Şinasi, Batı’nın oğullarının ilk edebiyat ve gazetecisidir. Batı’dan tercümeler yapar. Batı’nın oğullarından olmak Fransızca’yla başlar. Şinasi, Reşit Paşa’yı, “Medeniyet resûlü”, yani Batı’nın oğullarının öncüsü ilân eder. “Acep midir medeniyet resulü dense sana / Vücud-u mucizin eyler taassubu tahzir (sakındırma).” (Yeni Türk Ansiklopedisi, cilt:9)                                          

Ustası Reşit Paşa’nın yolundan giden Şinasi o yıllarda maddeci Ernest Renan ile dostluk içerisindedir. Böylece Batı’nın ilk oğulları Dekartçı anlayışla dinî inançları şüpheyle karşılarlar. “Yaratıcıyı” akla irca eder ve imanın asıl yerinin akıl olduğuna hükmederler. Kitap ve peygamberlerden hiç söz etmezler.                         

Bu fikirlerin tesiriyle Recaizâde Ekrem, Abdülhak Hâmid Tarhan ve Tevfik Fikret gibiler de “Efkâr-ı Frenge tebaiyet” ederek Batı’nın oğulları kervanına katılırlar ve Batı’nın oğulları çoğalmaya başlar.  

BATI’NIN HIZLI OĞULLARI JÖNTÜRKLER                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            

İlk tabiyet, yâni medeniyet değiştiren ardından Batı’nın oğullarından olmaya ilk kaydını yaptıranlar Jöntürkler’dir. Reşit Paşa’dan sonra Batı’nın oğulları kimliğini tercih edenlerin başında Âli Paşa, Ali Suavi, Şinasi, Beşir Fuat, Mithat Paşa gibi aydınlar gelir. Devlet-i Âli’den nefret edip Paris’te mûkim olmakla özürlüdürler. Batı’nın oğullarından olma tâlimlerini Paris’te, Londra’da tamamlayıp, laikliği, faizciliği ve pozitivist aklı savundular.                                                                                                                             

Batı’nın oğullarının hikâyesinin bir kısmı böyle.

BATI’NIN OĞULLARI ÜRETİM MERKEZİ

Cumhuriyetle başlayan Batı’nın oğulları hikâyesinin ikinci kısmı bizden zannettiğimiz aydınların ve “önderlerin” hikâyesidir ki çok fena! 27 Mayısçı, 12 Eylülcü, 28 Şubatçı generallerin yekûnu ve ulusalcılar Batı’nın oğullarındandır.

Pozitivizmi ve lâdinîliği bu ülkeye yaymak gayesiyle “Vatandaş İçin Medenî Bilgiler Kitabı” nın (1931) yazarı Âfet İnan gibi kafatası ölçen ve Mahmut Esat Bozkurt gibi İslâm’a “14.asırlık sakat din” diyerek hakaret eden pozitivistler Cumhuriyet’in Batılı oğullarından birkaçıdır. “Yolumuz Şark’ın çürümüş medeniyeti değil, bilimci, rasyonalist Batı uygarlığıdır. Parti programımız gökten indiği sanılan ilâhî ölçülerden alınmamış, muasır Avrupa’nın aydınlanmacı görüşlerinden esinlenmiştir” sözlerini 1937’de parti programına koyan Chp ve Kemalizm Batı’nın oğulları olmanın ideolojik sistemi ve üretme merkezidir. (Afet İnan’ın adı geçen kitabı)

KEMALİSTLER CÜMLETEN BATI’NIN OĞULLARIDIR

Batı’nın oğulları üretme tesislerinin başında Bâb-ı âli ve Darü’l fünün ilk sırada yer alır. Batı’nın oğullarının üçüncü nesli olan Kemalist Cumhuriyetçilerden (birincisi Tanzimatçılar, ikincisi Meşrutiyetçiler) Osmanlı-İslâm medeniyetinden sarf-ı nazar eden Abdullah Cevdet gibi pozitivistleri, Celal Nuri İleri gibi agnostikleri, “Arapça ezan okumak, sâlâ vermek, tekbir almak gibi geri hareketlere karşı partimizin duygulu bulunması, gerçek kutsalın din değil cumhuriyet inkilâbı olduğunu…”  söyleyen Recep Peker gibi lâdinî zorbaları hatırlayınız. (Cemil Koçak, Tek Parti Döneminde Muhalif Sesler)

Bu güruh “Osmanlı Türk aklının yetersizliğine”, “Din-i İslâm’ın devlet ve medeniyetteki gücünün azaltılmasına” ve “İslâm Birliği’nin zamanının geçtiğine” inanıyor ve “Devir, Avrupa’nın medeniyet ve içtimâî zihniyetine katılmak devridir” diyordu.                                                                                                                                                                                                                                            

SONRADAN BATI’NIN OĞLU OLANLAR                                                         

Birçok eseriyle Müslüman Doğu’nun oğulları safında görünen, fakat asıl fikriyatıyla Batı’nın oğullarına yakın olan Peyami Safa gibi â’raf’takilerin duruşları hayli çelişkili. “Türk İnkılâbına Bakışlar” kitabının 1950 sonrası tashihli baskısında yer alan şu ifadeler onun Batı’nın oğullarına perestiş ettiğini gösteriyor:

“Kemalizm iki büyük millî zaruretten doğdu: biri Türk yurdunu ve türk birliğini içeride bozgundan ve dışarıda salgından kurtaran millî savaş; öteki de bu yurdu ve birliği kurtardıktan sonra Türk toprağını ve kafasını betonla inşa… Burada bina ve kafa aynı istihaleyi geçiriyor. Avrupalılaşma ahşap binaların ve ahşap kafaların yıkılması ve betonlaşmasıdır.”

Batı’nın oğulları üretme merkezi olan Kemalist zihniyeti Peyami ustayı ağır derecede ifsad etmiş olmalı ki, ona göre Müslüman Doğu yıkılması gereken, çürümüş ahşap yapıdır. Batı ise, ahşap bina ve kafaların yıkılıp betonla inşası demektir. Âmâ üstad Cemil Meriç’in sözüyle “Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş…!”

Yine Doğu’nun oğullarına yakın zannettiğimiz, fakat Batı’nın oğulları üretme merkezinin çekim sahasından kurtulamayan bir başka aydın da Ahmet Hamdi Tanpınar’dır. Osmanlı Türk kültürüne yakın bir edebiyatçı olarak bilinse de, câminin penceresinden bakıp içeriye giremeyen, Osmanlı’dan “câhil alayı” diye söz eden, “Garblıyım, Hıristiyanlığın daha zengin miraslarla ve daha derinden işlendiğine eminim” diyen, 27 Mayıs darbecilerine “Vazifenizi yaptınız, hem de ülkeyi tam zamanında kurtardınız” diye yazan, M. Kemâl ve İnönü’yü eski Yunan tanrılarına benzeterek övgüler düzen, Chp’den mebus olan, Kemalist oligarşinin, yâni haramîlerin bahşiş ve ihsanlarıyla geçinen Tanpınar da maalesef Batı’nın oğullarındandır.                                        

Din ü millet değerlerine ihânetin hızlandığı Cumhuriyet’in ilk yıllarında Batı’nın oğulları kervanına katılan katılana idi. Sözde Türkçü geçinen Yusuf Akçura, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Ahmet Ağaoğlu, M. Fuat Köprülü ve sonrasında Reha Oğuz Türkkan ve benzerleri, dillerinden “Türk” kelimesi çokça çıksa da siyasî ve medeniyet anlayışı bakımından Batı’nın oğullarından oldular.

Bu taife Kemalist Cumhuriyet’in kanlı inkılâplarına ses çıkarmamakla, bin yıllık İslâm mâzinin ve Kur’an harflerinin tasfiyesine, ezan ve ibadetin Türkçeleştirilmesine karşı durmamakla Batı’nın oğullarından yana olduklarını ikrar etmiş oldular.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               

İlk mektep, lise ve üniversite ders kitapları Batı’nın oğullarının işgali altında. Reşat Nuri Güntekin, Yakup Kadri, Halide Edib Adıvar, Nazım Hikmet, Aziz Nesin, Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Ahmet Ümit ve benzeri yüzlerce yazar Millî Eğitim ders kitaplarına sokulmuş Batı’nın oğullarıdır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.