Ayasofya’nın esaret zinciri ne zaman kırılacak?

Ahmet Doğan İlbey

Ayasofya’nın seksen altı yıllık esaret zincirini kim kıracak? Ayasofya’yı esaretten kurtarmak varlığının ve meşruiyetinin gerekçelerinden biri olan devlet ve hükümet ne zaman hamle yapacak? Ayasofya esir ve mahzun. Türklerin hakanı Sultan Fâtih’in mezarda kemikleri sızlıyor. Türk milletinin tâvizsiz alpereni Osman Yüksel Serdengeçti, Ayasofya için nefesini tüketti gitti. Sultan Fâtih’e mahcup olduğumuz gibi Serdengeçti’ye de mahcubuz:

“EY İSLÂM’IN NURU, TÜRKLÜĞÜN GURURU AYASOFYA!”

“Ey İslâm’ın nuru, Türklüğün gururu Ayasofya! / Şerefelerinde fethin, Fâtih’in şerefi / Işıl ışıl yanan muhteşem mabet! / Neden böyle bomboş, neden böyle bir hoşsun? / Hani minarelerinden göklere yükselen / Ta mâveradan gelen ezanlar?… / Hani o ilahî devir, ilahî nizamlar?…/ Ayasofya ses vermiyor / Ayasofya bir hoş / Ayasofya bomboş!… / Hani nerede? / Şu muhteşem minberde / Binlerce erin baş koyduğu şu temiz yerde / Şimdi hangi kirli ayaklar dolaşıyor? / Ayasofya! Ayasofya!… Seni bu hâle koyan kim? / Seni çırılçıplak soyan kim?!…” (O. Yüksel Serdengeçti, Bütün Şiirleri)

Ayasofya’nın çatal yürekli müdafileri sözlerini er meydanında söyleyip gittiler. Bize söz mü düşer? Ayasofya’nın esaretten kurtarılmasını üstad Necip Fâzıl yıllar önce er meydanına çıkıp vecdli üslûbuyla haykırmıştı:

“AYASOFYA TÜRK’ÜN BAHTIYLA BERABER AÇILMALIDIR”

“129 yıl boyunca, dışarıdan Batı emperyalizmasının, içeriden de onların sâdık ajanları sıfatiyle kozmopolitlerin, masonların ve nihayet hepsinin birden ana sermayesi ve gönüllü fedaisi hâlinde, adı Türk, küfür tip ve zümrelerinin idare ettiği bu cereyan, Ayasofya'yı müzeye çevirmekle, sağlık müzelerindeki balmumundan frengili suratlar şeklinde, Türkün öz ruhunu müzeye kaldırmış oldu. (…) Ayasofya Türk'ün öz evi ve anayurdu içinde güya Türklerin eliyle mânasından koparılıyor, duvarlarından Allah ve Resulünün mukaddes isimleri indiriliyor, iç sıvaları kazınıp putlar meydana çıkarılıyor ve hilâlden ziyade salibin faziletlerini ilâna memur bir müze, yani içinde İslâmiyetin gömülü olduğu bir lâhid haline getiriliyor. Artık o, basit bir taş yığınıdır. Öyle bir taş yığını ki, sadece kendisinde kıyılan ulvî mânanın katillerini ilân ve ihtarla kalmıyor, üstelik her an salibin ağzından salyasını akıtıcı bir iştah telkiniyle, Türk'ün, ruhiyle beraber maddesini, maddesiyle beraber de ruhunu hıristiyanlık âlemine peşkeş çeken, ‘buyurun, ne duruyorsunuz; gelin ve bizi esir edin!’ diyen bir hava yaşatıyor. Ayasofya'nın hilâl hâkimiyetinden uzaklaştırılmasıyla düşmana aşılanan gayret, bir ordunun harp plânlarını satmaktan beter bir tehlike ve suç belirtir. Eğer o kökünden tıraş edilse ve yıkılsa bir şey değil de, bu hâliyle, bütün bir milleti ve tarihi her an öldürüp yine dirilten ve tekrar öldüren bir felâket... Batı dünyasının bize (…) içimizdeki ajanları vasıtasıyla yaptırdığını, ne Haçlılar yapabildi, ne Moskof, ne de Ayasofya'nın gözü dönmüş şehvetlisi Yunanlılar... Ayasofya'nın kapatılması işte böyle olmuştur. Ve Türk tarihine, mukaddesatına, ruhuna ihânetlerin en büyüğü şeklinde meydana gelmiştir. Türk'ü yoktan var ettiğini iddia eden bir zümre ve (klik) zihniyeti, Ayasofya ile Türk vatanını, göklerdeki aslî ve hakikî vatanıyla beraber satmıştır… Ayasofya'nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. (…)Ayasofya açılmalıdır. Türk'ün bahtıyla beraber açılmalıdır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya ‘ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!’ demekten farksızdır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler'den Afrikalı yamyam devletlerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara ‘artık benim hayat hakkım kalmadı!’ demektir. Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lânetine hedef olmaktır. Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'ân’a tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur… Ayasofya açılacak!... Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler. Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak...” (Necip Fâzıl, Hitâbeler)
İRADENİZ, DİLİNİZ VE KALEMİNİZ TUTUKLU MU?

Ey bugünün iktidarı ve siyasîleri! Ey bugünün uleması, ümerası ve münevveranı! Ey bugünün muharrirleri ve yalan söylemeyen tarihçileri! Ayasofya’nın esaretini pörsümüş yüreğimize hançer gibi sokan, mahzun duruşunu ciğerinden kan çeker gibi anlatan, donmuş tarih şuurumuzu kırk derecelik ateşle uyandıran, Ayasofya dâvasına kapalı idrakimizi yırtarcasına açan üstadın söylediklerini niye söylemiyorsunuz? İradeniz, diliniz ve kaleminiz tutuklu mu? (e.posta:ilbeyali@hotmail.com)



 

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.