Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Osmanlı tokadı nasıl atılır?

Mostar dergisi yazarlarından ve bu dergide bir süre yayın müdürlüğü ve editörlük de yapan, Mostar Yayınları’ndan “Kubbelerin Gölgesinde İslâm Şehirleri” ve “Okuryazar mısın, Uyurgezer mi?” adlı başucu değerinde kitaplar yayınlayan, yazılarını Aşkar dergisi ve Edebi Fikir’de de okuduğumuz Kahramanmaraş doğumlu, velut bir okuyucu, hafız-ı kütüb, disiplinli, istikrarlı ve ilmî bir kitap kurdu ve bu hususiyetinden dolayı “Üdebâ” dan saydığımız Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün Mostar Yayınları’ndan edebî değeri olan yeni bir kitabı yayınlandı: “Osmanlı Tokadı Nasıl Atılır?”

Müellif, Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar birçok fikrî ve edebî şahsiyetin ilginç yanlarını, bilinmeyen yönlerini, uğradıkları haksızlıkları, yaşadığı dönemde devlet ve çevre tarafından nasıl görüldüğünü anlatan bu kitabını gerçek ismiyle değil, o devrin ve hâdiselerin bizzat için yaşayan muhayyel şahsiyet Muharrem Cezbe müstearıyla yayınlamış.  

Fikirli bir isme sahip bu kitaptaki yazıların bir kısmının daha önce dergilerde “Üstad Muharrem Cezbe” müstearıyla neşredildiğini belirtelim.

Muharrem Cezbe hakiki bir İstanbulludur, yâni şehrîdir, üdebâ’dandır, âlim ve ârif tarafı vardır. Tanzimat Dönemi’ni, 93 Harbi’ni, 2. Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemi’ni siyasî, fikrî ve edebî cihetiyle yaşamış. Bilhassa edebî ve fikrî sahada malûmatlı, görgülü bir Osmanlı beyefendisidir.                                  

Cumhuriyet dili değil, “Etmeyor, kıraat edeyor, yapmayor, mekale, edebiyyat, neşriyyat, kâri… gibi eski İstanbul Türkçesine ait ifadelerin yanısıra bugün fiil ve isimlerde kullanılan “t” harfin yerine yine Osmanlı Türkçesindeki gibi “d” harfi kullanıyor.

Şimdiki zamanda çok denenmese de edebiyatta bir yazı tarzı olan, muhayyel bir şahsiyetin gözünden geçmiş dönemlerin meselelerini aslına bağlı kalarak biraz nükteli bir dil ve üslûpla anlatmayı denemiş.

Tavsif etmek haddimiz değil, fakat görüşümüzü söyleyelim. Bu sahada az sayıdaki örneklere nisbeten daha güzel edebî metinler ortaya çıkmış. Metinlerin dili, yâni Türkçesi günümüzün kuru yavan takur tukur bir dil değil, bir şaheser. Sade Osmanlı Türkçesi kullanılıyor.

Anlatım birinci tekil şahıs dilinden tahkiyeli, hatıratlı, fıkralı ve mevzuun etraf bilgisini de veren son derece latif, akıcı ve ruhumuzu sıkmayan satırların izinde son yüz elli yılda öne çıkmış bazı şahsiyetlerin ilginç yönlerini hasbıhal havasında okuyup gidiyoruz. 

Muharrem Cezbe son yüzelli yılın içinde mevzu edilen şahsiyet ve hâdiseleri günümüzdeki Mostar dergisi neşriyat müdürleri ve yazarları etrafında kurarak ve telmihler yaparak anlatıyor. Dolayısıyla okuyucu geçmişte yaşanmış olanları bugünkü kişiler üzerinden öğrenerek kendini meselelerin içindeymiş gibi hissediyor. Edebî geleneğin izlerini de taşıyan böyle bir metin tarzı lisan lezzetini ziyadesiyle tattırıyor.

Kitaba ad olan “Osmanlı tokadı nasıl atılır?” ifadesinin ne mânaya geldiğini, lisanı ve üslûbu pek güzel kitaptaki “Gâvura Gâvur Demeyince Ne Oldu?” yazısında geçen bir hâdise bir miktar açıklıyor:

“Efendim, zannetmeyin ki bize gâvur serpuşunu icbar eden Türk milletine mensup idi. Dikkat buyurunuz: Bu fakîr, hırısitiyan takvimine göre 1829 senesinde dünyaya geldi. Merhum pederimle, henüz tıfıl bir velet iken, Balat tarafında bizim pederin bir ahbabını görmeğe gidiyorduk. Yolda iki Mûsevî’nin birbirinin yakasını çekiştirip kavga ederekden yolu işgâl etdiğine şahid olduk. Bizim peder, ‘Bre çekilin yoldan, huzur bozmayın!’ deyu iykâz etdi. Bunun üzerine bunlardan en gafilce ve serhoşça olanı, bizim pedere okkalı bir küfür savurunca rahmetli peder, Osmanlı tokadını tersinde yüzüne bu iki gafile fisebilillah aşketdi. Bunlar bir Müslümana el kaldırmakdan korkup soluğu kadının huzurunda almışlar. Kadı Efendi, elbette bizim pederin lehine hüküm vermiş. Şimdi gençler bilmez: Gülhâne Hatt-ı Hümâyun’u fermân edilene dek, gayrımüslimler kadının huzurunda bizimle bir tutulmaz idi. Gâvur, belli bir kıyafet giymeğe mecbur edilir idi. Gâvurun serpuşu, iskarpini bizden başka olacak idi, zinhar bir Müslümanın kisvesine bürünemez velev bürünseler şedit bir suretde mücazât görür idiler. Hele bir Müslümanı yoldan yürüye, bir gayrımüslüm de onun önünü kese! Asla ve kat’a mümkin değil idi! Velhâsıl, benim fikrim o ki dün belli bir kıyafet giymeğe mecbur etdiğimiz gâvur takımı; sonra tutdu bize o şapka denen şen’i serpuşu icbar etdi. Dünün hıncını ve de intikâmını aldı. Pekiy, ben bunca mevzuu niyçün buracığa döküp derç edeyorum? Efendiler, âgâh olunuz! Aman, âgâh olunuz! Allah içün âgâh olunuz! Gâvur daha hıncını çıkarmış değildir. Zanneder misiniz ki serpuşu kelleye oturtmakla iktifa etdi? (s.53-54)

Ziyadesiyle hak ettiği için bir daha söyleyelim, lisanı ve üslûbu pek güzel edebî ve fikirli kitabın mevzuunu dağıtmadan, yeri gelmişken meraklılarına “Osmanlı tokadı ne demek ve nasıl atılır?” hakkında birkaç cümle edelim.

Osmanlı Tarihi Ansiklopedisi’nden (cilt:6) öğrendiğimize göre, Osmanlı kültüründe kavga sırasında muarıza ilk elden yumruk ile saldırmak hoş karşılanmaz ve ayıp sayılırdı. Osmanlı tokadı yeri geldiğinde kullanılırdı. Avucun iyice açılarak, el ve kolun omuzdan hızla hareketiyle karşı tarafın yüzünün her iki yanına veya enseye atılabildiği gibi, yüzün tam ortasına denk gelecek şekilde atılırdı. Ayrıca Osmanlı askerlik ve savaş geleneğinde de “Deliler” adıyla tesmiye edilen yaya ordusunun silahsız döğüş tekniklerindendi.

 

Müellifin, kitabına bu adı koymasındaki hikmet, Osmanlı ruhunun hem Batı’ya, hem içindeki güruha her yönüyle haddini bildirmekten kinaye olabilir.

Hülâsa-ı kelâm, müsbet ve menfi tarafıyla bazı şahsiyetler hakkında çok dikkati çekmeyen karelerden ilginç olduğu gibi, dolaylı olarak tarih bilgisi de veren, mevzuu dil ve üslûpla yeni bir hâle dönüştüren “iyi yazı” örneklerinin peşpeşe yer aldığı bu kitap okunası bir kitaptır.

Aşağıda sunduğumuz kitabın mündericatındaki yazı başlıkları, hasretini çektiğimiz edebî Türkçe ile yazılmış vak’alara alâka duyanları cezbedeceğine inanıyoruz:

 

“Nâmık Kemâl Bey’i Nasıl Tanıdım?”, “Necip Fazıl Bey Evladım, Ahmet Hâşim Bey’i Niyçün Tokatladı?”, “İngiliz Ordusuna Nefer Yazılmak İstiyen Şairler Kimlerdi?”,  “Memleket Kimseden Çekmedi, Paşazâdelerden Çekdiği Kadar!”, “ Necip Fazıl Bey Evladımı Tebcil ve Tazim”, “Yahya Kemâl Niyçün Nobel Alamadı?”, “Milletin Şuarâsı, Devlet Şuârasına Faikdir!”,  “Cumhuriyyet Erkeği Niyçün Yokdur?”, Şecaat Arz Ederken Sirkatin Söylemek”, “Yeni Bir Anayasa İhtiyacı Hâsıl Oldu mu?”, “Beni İsrail’in Bilâd-ı Şam’da Ne işi Var?”, “Gâvura Gâvur Demeyince Ne Oldu?”, “Osmanlıca mı, Osmanlı Türkçesi mi? Yoksa Lisân-ı Türkî mi?”, “Kaht-ı Ricâlden Hürriyyet Geyiği Pürtled!”, “Türk Maarifi Nasıl Salâha Kavuşur?”, “Cumhuriyyet İdaresi Eyi midir?”, Peride Nigâr Hanımefendi’ye Cevap”,  Tomucukzâde Ali Muhsin Efendi’yi Nasıl Tanıdım?”,  “Mandacı Başçavuş Halide Edip, Niyçün Frenkçe Telifat Verdi?” , “Çubuk İçmek Câiz midir?”, “Self-Service Türk Kahvesi Olur mu?”, “Sâbık Maraş Milletvekili Tanpınar Niyçün Münekkit Olamadı?”, “Lisanımız Ademe Mahkûm Değildir”, “Vücûdu Azamet Bulacaktır Amma”, “Bursa’ya mı Hicret Edeceğim?”, “Moritanya’ya Mushâf-ı Şerîf mi Göndermeli, Hattat mı Göndermeli?”, “Veda ve Vasiyyetim”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.